Futbol, çok farklı bir anlayış. Kimilerine göre eğlenmek, kimilerine göre para kazanmak, kimilerine göre tam anlamıyla gönül vermek. Bu üçüncü saydığım seçenek beni ilgilendiren kısmı temsil ediyor. Küçüklük zamanlarımdan beri benimle birlikte büyüyor bu sevda.

İlk zamanlar futbol oynamaktan anlayan birisi değildim, doğrusunu söylemek gerekirse. Yaşıtlarım, fizik gücünü de kullanarak maçlarda beni adeta ''eziyorlardı''.

Gerçekten çok kısa ve yapısı olmayan bir çocuk olmakla birlikte takımlarda tercih edilemeyecek kapasitede bir oyuncuydum, diyebilirim. Her gün her gün oynadığım için ortaokul zamanlarında olay birden farklı boyutlar kazanmaya başladı. Fiziğim yine pek gelişmese de var olan iyi tekniğim ve hızlı olmam ile birlikte hücum hatlarının vazgeçilmez ''bitirici'' oyuncusu olmayı başarabildim. Uzun yıllar top peşinde koştuk tabii ama onun da bir sonu geldi ve sahalardan tabiri caizse uzak kaldık. Şimdilerde anlayacağınız, futbol benim için oynamaktan ziyade izlemek anlamına gelmekte. Küçüklüğümden beri bir Samsunspor hayranıyım. Babadan oğula geçen bu fanatiklik, şimdilerde daha da büyük bir gönül bağı oluşturdu. Yeri geldi küme düştük, yeri geldi alt liglerde şampiyonluklar yaşadık. Bu sene de o şampiyonluklardan bir tanesini, tekrar yaşama fırsatı bulduk. Bu sefer ama durum gerçekten ciddi. Kulüp gerçek bir Samsunsporlu iş adamı -Yüksel Yıldırım- tarafından alınıp şirketleştirildi, muazzam bir şekile büründü. Altyapı değişti, bir Anadolu kulübü olan Bursaspor'u Süper Lig'te şampiyon yapmış teknik direktör Ertuğrul Sağlam, takımın başına getirildi. Bu saydıklarım sadece bazıları desem yeridir. Hedefler büyük; önce Süper Lig'e çıkabilmek, daha sonra da Avrupa'da büyük roller almak. Kısacası 1965'ten sonsuza, emin adımlarla yürüyoruz.


Birkan Turan