Nisan akşamı dökülüyor ağzımızdan. Bir saniyelik de olsa koşuyor atlar düzen içinde. Sarı sandalyelerin kucağında son buluyor gövdemiz. Ezberimizde hala o son akşam yemeği. Ve nişan alıyor bir kuş avcıyı. Canavarın kapkalın derisi, nasırlı elleri. Kaç yıldır oturuyor ensemde, saymıyorum. Sandalye giderek kızarıyor ve sörf yapıyoruz şeytanla ben. Biz şeytanla aynı fotoğrafta gülümserken, uzunca bir kalem düşüyor masadan çatırdayarak. Kırık bardak kesiyor dilimi. Ezberimizde hala o canavarın dişleri. On üç kez öksürüyor canavar. Benim içimde sönüyor nefesi. Bir saltanatla karınca yer değiştiriyor çölümde. Gözlerimiz iki siyah erik olup damlıyor, tomurcuklanıyor gözlerimiz. Ben gözyaşımı soluyarak yutuyorum. Şeytan yelpazesiyle içimi öğütüyor. Şeytan fısıldıyor kulağıma. Şeytan kafamı ele geçiriyor. Şeytan ak sakallı bir meleğe dönüşüp bana bir yudum su içiriyor. Üst komşu çığlığımıza geliyor gece yarısı. Ben bir bir öldürüyorum şeytanları. Ben bir bir, ben bir... Ben bir cevize dönüşüyorum karganın gagasında.