Dumanım hasret kokuyor

Yeni demlenmiş bir kahve,

Buharı tüten, fırından yeni çıkmış bir ekmek

İlk görüşmenin verdiği heyecan 

İçim huzura hasret kokuyor

Uzaklaştığım duygular bakıyor bana kapıdan 

Arkalarında seni görüyorum bir anlık

Kapıyı çarpmadan gittin

Aslında bir kapıda yoktu

Kapının ağzından konuştun benimle

Dilinin ucunda kelimeler

Yusyuvarlak heceler 

Gözlerin, sisliydi.

Hikayesi derindi, derinlerdeydi

Sustu, gülümsedi

Ben hala oradayım 

Ruhu süzgeç gibiydi 

Akar dururdu geceleri 

Damlardı usul usul odasına 

Köşelere karışır, gölge olurdu

Akıp gittiğini biliyordu; bilmemezlik işine gelirdi

Garip bir adamdı 

Belirsizliğin üstüne bahis oynardı tek başına kaldığında

Yalnızlığına dem vururdu durmadan 

Kendine benzettiği yerler vardı 

Oralara gider sonra da bıkardı stabil hayatından 

Tekrarı sevmezdi ama sürekli dinlediği şeyler vardı

Başka bir marka sigara değdi mi dudaklarına

Ciğerlerinde bir yaygara koparırdı 

Öfkesini saklardı gülüşlerinde 

Yüz çizgilerine gömmüştü öfkesini 

Deli etmişti aynalar onu 

Ne dediği anlaşılmazdı adamın 

Karışık cümleler kurar alay ederdi zihinlerle

Kedi Mırıldağ’ın, fareyle oynaması gibiydi bu oyunu

Sonra anlaşılmıyorum diyerek söverdi geçtiği hayatlara

Bir iskelesi vardı kafasında

Karışığın kıyısıydı bu iskele 

Kuş uçmaz kervan geçmez bir yerdi

Arada bir oraya gider

Bir günü doğururdu bulutlarından 

Bir de geceyi yok ederdi avuçlarıyla 

Ne zaman yara bere içinde olsa üstü 

Buraya giderdi bu adam 

Bir deli gördü onu,

Bir deli sevdi 

Bendeniz kırmızı saçlı bir deli, garip bir adamı sevdi


BÜŞRA AYÜLKÜ