Bazen birçok insanın sandığının aksine bile ıssızdır geceler. Eğer üç kelime ile tarif etmek gerekseydi

bu kelimeler kesinlikle derin, karanlık ve huzursuz olurdu. Bu üç kelimeyle tarif edilen gecelerin

kendilerine özgü özellikleri de vardı aynı zamanda… Arka arkaya yanan sigaralar sönmek bilmiyorken kimsenin belki de varlığından habersiz olduğu birçok insan geceye anılarını gömüyordu. Tıpkı gecelerin kendine özgü özellikleri olması gibi anılarını gömen kişilerde kendi içlerinde belli bir nizam içerisinde ayrılıyorlardı. Hiç bitmek bilmeyen bu geceler hayatın sonsuz döngüsü içerisinde hapsolmuş zamanla birlikte kendi içerisinde tutarlılığını sağlamaya çalışıyordu. İnsanlar bile var olmadan öncesinde de bile sürekliliğini korurken insanların varlığından bu zamana ve yok oluncaya kadar bir çok anlam ifade ediyorlardı.

Gece uzun, gece ıssız ve gece sakindi. Sokaklarda yankılanan sessiz yardım çığlıkları yataklarında mışıl mışıl uyuyan insanların kulaklarında ki anlamsız çınlamalardan oluştuğu zamanlardan o günlere dek…

Sayısı belirsiz bir çok insan geceleri uyumayı tercih ederken diğer geri kalan sayısı belirsiz bir çok insanda geceye anılıyor gömüyor ve bazen de gecenin kendisine gömülüyordu. Sessiz sedasız varlıklarını kimseye fark ettirmeden ellerinde kazma ve küreklerle gömdükleri her gece kendilerine söyledikleri bir yalandan ibaretti. ’’Bu gece son’’ Her gece kendilerine yalan söylediklerini bile bile sözde o son gecelerine gömerler acılarını ve bir daha çıkarmamak üzere ıssız derin bir çukur açarlar. Her gece aslında o çukurun içine mutlaka yeni şeyler eklenirken bir sonraki geceye kadar aslında sondur zaten onlar için. Yine sözde son sigaralarını yakarlar güneşin doğuşuyla beraber yeni bir sabah yeni umutla güne başlarlar. İnsanlığın uyanışıyla aydınlanan sokaklara bakarak ilham alır, kendi uykularına merhaba derler. Kimileriyse hayal kırıklıklarını gömer… Kimsenin bilmediği hiçbir zaman gerçekleşmemiş ve kim bilir gerçekleşmeyecek o derinde sakladıkları hayallerini. Lakin bu insanlar geceye fazla katılmayı da sevmezler zaten. Onlar kırık hayalleriyle fazla yorulmuş sıradan hayatları içinde boğulmuşken kafalarını yastığa koydukları zaman

bu hayaller ve sıkıntılar arasında uykuya dalan bir kısım insancıklardır. Bir sigara kadar oturur ve hala

yanan sigara izmariti söndüğü salise de en derin uykularına geçiş yapan bireylerdir. Ve bazıları

mutluluklarını gömerler geceye. Sanki biraz trajikomik gelse de kulağa düşünüldüğü zaman geçerli görülebilecek sebepleri vardır. Eğer kendinize en değerli şeyimi ne yapardım sorusunu sorarsanız o zaman cevabı anında verebilirsiniz. Onu saklardınız özel, güzel zamanlarınızda sizi mutlu etmesi için.

İşte bu kişilerde bu soruyu sormuş, aynı cevabı bulmuş bu yüzden en mutlu anılarını gömmeye karar vermiş bireylerdir. En mutsuz, umutsuz anlarında gömdükleri yerden kolayca çıkartıp umutla, mutlulukla yollarına devam edebilmek adına gömerler. Zaten onlara sorsanız kendileri bile farkında değillerdir bu anıları geceye gömdüklerinin. Onlar sadece sevdikleri şeylerle daha fazla vakit geçirebilmek için sabahlara kadar oturmuş ve kendi bilinçsizliği içerisinde geceye gömülmüşlerdir.

Son olarak sadece geceye gömülenler vardır. Sadece gece olurlar, gecenin ta kendisi; derinliğiyle, karanlığıyla ve huzursuzluğuyla birlikte. Sırların ta kendisidirler. Her ıssızlık, her karanlık hatta her köşe onların varlıklarını oluşturan temel taşın ta kendisidir. Simsiyah kalpleriyle gecenin büyüleyici mavisine bürünürler. Güneşin doğuşuyla ortalıktan kaybolur insanlığın ta kendisine karışırlar… İşte bu insanlar acının kendisi gecenin tarifi mümkün olmayan duygularının beden bulmuş halleridir. Ve

her doğan güneşin ardından çıkacak olan ay ve karanlığın ortaya bürünmesini beklerler.

Gece ıssız, gece sakin, gece uzun…