Genel bir çözüm bulmak zor.
Her ihtimali düşündüğümüz bir dünyada
Siyaset, sanat, eleştiri, deneme, şiir...
Hepsini düşünürken aslında unuttuğumuz koca bir geçmiş, umursamadığımız binlerce destan, yok saydığımız milyonlarca yıl, çaresiz hastalıklar, savaşlar... Gerçekleri görmek gerek; bir pencerenin kenarında oturup manzarayı değil koca bir ormanlıkta ağaçların içinde kaybolurken karınca yuvasına bakıp yolumuzu tarif etmeliyiz, hayallerimizi anlatırken ütopyalara değil Ferhat ile Şirin'i görmemiz lazım, Leyla ile Mecnun'u, Yusuf ile Züleyha'yı hissetmek lazım.
Acımızı anlatalım şimdi; kumar masasında oturup kaybettiğimiz para için değil Eyüp'ün kalbine kadar sokulmuş, içini kemiren kurtları görelim, hissedelim.
Yolları anlatalım; hani uzak kaldığımız, hasret çektiğimiz sılamızı anlatalım ama asfaltta yanan ayakları değil sevdiği için Kaz Dağları'nda yaz ayında sırtında bir çuval tuz taşıyan aşıklarımızı anlatalım.
Derdim bu benim, sevdam bu benim, hikayem bu benim...