"Ben buradayım artık." dedim onu rahatlatmak istercesine. Ellerimi okşadı. Yanıma daha çok yaklaştı.
"Sen ölseydin ben yaşamazdım Açelya. Kalbim atmazdı ki benim." dedi gözlerimin içine bakarak. Gözlerim dolmuştu. Elini kaldırıp yanağımda gezdirmeye başladı. Dolmuş gözlerimle gözlerine baktım. Mavi gözleri daha önce hiç görmediğim kadar canlı duruyordu. Yanağımdaki eli dudaklarıma değdi. Mavi gözleri yavaşça dudaklarıma kaydı. Alnını alnıma dayadı. Parmakları dudaklarımın üzerinde geziyordu.
"Seni seviyorum." dedi. Bir o kadar sessiz ve bir o kadar heyecanlı çıkmıştı sesi.
"Seni seviyorum." dedim bende. O an hiç tereddüt etmeden dudaklarını dudaklarıma değdirdi. Hemen gözlerim kapandı. Bir o kadar nazik ve bir o kadar şehvetle öpüyordu. Ellerimi yüzüne değdirdim. Bir elim ensesinde, saçlarında gezinirken diğer elim elmacık kemiklerinde geziniyordu. Onu sanki bir daha hiç kimseyi öpmeyecekmişim gibi öpüyordum. Bir o kadar sert ve bir o kadar dokunmaya korkar gibi. Dakikalarca sürdü bu an. Bu bir öpüşme değildi, daha tutkulusuydu. Sanki çölde su arar gibi dudaklarındaki panzehri arıyor gibiydim.
Yavaş yavaş dudaklarımızı ayırdığımızda alnını alnıma dayadı. Sıcak nefeslerimiz yüzümüze vuruyordu. Bir eli halen yüzümde geziyordu.
"Seni öpmek sonsuz mutluluğa kavuşmak gibi bir şeydi." dedi. Güldüm.
"Seni öpmek gökyüzünü öpmek gibi mavi bir şeydi." dedim. Güldü...