Kapı çaldı. Geçmişten gelen misafirlerdi. Affetmediğim hala kin beslediğim her şey orada duruyordu. O kadar uzun zaman geçmişti, öfkemin geçtiğini onlara ait olmadığını düşünmüştüm.
Telefon çaldı. Tanımadığım bir numara arıyordu. Numarayı tanımayan kişi bendim, ahizenin karşı tarafındaki ses beni tanıyordu. Ne konuşmak ne de cevap vermek istedim.
Mail gitti. Geçmişte affedemediğim her şeyi, ona mektup misali maille anlatmıştım.
Sonra geçmişten bir ses çıkageldi. Derinlere gömme iştim onu. Orada duruyordu. Neden yapıyorsun kendine bunu dedi.
Olduğum kişiyi görüyordum yalnızca. Olduğumu düşünene kadar bütün sorunlarımı, masa örtüsünü balkondan aşağıya silkeleme gibi silkelemiştim.
Bazı kelimeler, bazı olaylar dilimin ucunda, bazıları boğazımda düğüm düğüm ve bazıları da eski tozlu sayfalarda kalmıştı.
Çalmayın artık kapıyı, istemiyorum sizi. Aramayın artık beni, açmak istemiyorum telefonları. Ve yazmayın bana, cevap vermeyeceğim size.
Geleceğime doğru yürürken tek kalemde silinmesi gereken şeyler arasından söküp attım sizi. Sevmiyorum sizi. Sevmeyeceğim ve de affetmeyeceğim