Sanki bir geçmişim yok da hayatımın tam ortasına doğmuş gibiyim. Ortaokul, lise hatta üniversite dönemim benim için kalın birer yazıklar kitabı; o günlerime dair sohbet döndürebileceğim kimse yok, yalnızca her günkü rüyalardan ibaret olan -ki ona da kabus mu denmeliydi yoksa çoktan- eski dostlar... En güzeli bildiğim günlerim yoklar, zira hepsi çeşitli yalanlara inanarak geçmiş, o günlere dair hatırladığım her şeyde, garip gelebilir ama bilhassa iyi şeylerde midem bulanır; çünkü o şeylerin o zamanlar iyi olmasının tek sebebi arkalarındaki gerçeği, beni bugünkü bu kapalı, kırık, karanlık, tuhaf yapan şeyleri bilmiyor olmakmış. Kendi kendime bir deli gibi gelin güvey olup ömür geçirmişim ne acı, hayır hatırlıyorum da öylesine masum bir inanç ve sevgim vardı ki o kadim adlettiğim dostlara, düşünürken de aslında sadece bu pür pak halime üzülüyorum değil onlarsızlık.
Baksana her gece dönüp yine buraya geliyorum, ki bunun anlamını ben daha iyi biliyorum; insanlardan koptum galiba gerçekten, onların iyi niyetli fakat anlamsız tesellileri, benim için bir şey yapmaya çalışıp ellerinden gelmeyişleri falan da kötü geliyor artık, böyle cevapsız kendi kendime konusurken bile saha samimi hissediyorum, çünkü hiçbir teselli, tedavi yaşadıklarımı olmadı kılmayacak.
Yine de biriyle konuşabilmek isterdim o günlerden, arada derede sıkışan iyi şeyleri de hatırlamak ve açıkça tutunmak için artık çok uzaklaştığım kendime yakın birine. Hayatımın belli bir bölümü yok hükmünde ne acı, kendimi sevip sevmeme işi değil bu, hatta en son benle ilgili olsa olsa ama kim kabul eder ki. Orda bir yerlerde çoğu zaman sen benim en yakınımsın okuyucu, şimdi yerini yadırgayan bir misafir gibi ödünç yaşıyorum hayatımı.
Keşke herkes gibi olsaydım
Her anlamda