Dayandım evet dayandım. Kötülüğün, hırsın, bencilliğin, sevgisizliğin hüküm sürdüğü bu topraklarda dayandım. Ne yağmur yağdı, ne güneş açtı, önceleri seçmeliydim bir taraf yoksa can bulamazmışım gibi geldi bu topraklarda. Yine de yapamadım seçemedim kötülüğü, haksızlığı, kabul edemedim bu bozuk sistemi. Her şey boğazıma dizildi. Yağmurdan çok kan vardı sokaklarda, kuş sesleri yerine feryatlar vardı. Bütün canlılar saklanmış insanın insana karşı vicdansızlığını izliyordu. 


Bir şey yapmalıydım ama ne... ses çıkaramazdım ya da bilerek ben ses çıkarmadım. Fakat bir şey yapmak gerekti bu kötülüğe, canavarlaşmış insanlara karşı, kokuşmuş kalplerine karşı bir adım atmalıydım. Ses çıkarmasam bile uzaklardan görülmeli, duyulmalıydı içimdeki feryat. Durmadan bağırmalıydı gerçekleri. Bilmeliydiler katlettikleri bugünlerin yarınları bizim olacaktı. Çıktım baktım etrafa ne çaldıklarına baktım öfke, kin, yalan tohumları ekilirken bizden neleri çaldıklarına baktım. Yüzümüzdeki gülüş, gözlerimizdeki ışıltı, umut, sevgi, merhamet, adalet içimizdeki bütün güzellikler diplerinden sökülmüştü...


Evet artık farkındaydım ruhumuzu almak istiyorlardı, yüreğimizi yasa boğmak istiyorlardı. Doğan güneşe rağmen karanlıkta kalmamızı istiyorlardı. Nasıl kabul edilebilirdi ki bu durum. Yaşayan bir ölü olmayı insan nasıl kabul edebilirdi! Hatırlamalıydı, bilmeliydi bu bozuk sistemim onlardan neyi alıp götürdüğünün farkına varmalıydı. 


İlk önce kaçıp giden kuşları geri çağırmak istedim insan daha şarkıyı, sözü bilmeden onlar değil miydi aşk için sevgi için öten güzel nidalar söyleyen. Bülbülleri istedim hatırlasın insanlar aşkı dedim. En güzel çiçekleri yetiştirdim bahçemde. Menekşeler, güller, papatyalar, nergisler. Güneş doğdu bahçeme, kokusu etrafa yayıldı çiçeklerimin. İlk arılar koştu, sonra kuşlar, daha sonra bülbüller. Hepsinin amacı farklıydı fakat ne de güzel anlaşıp birbirlerine zararları dokunmuyordu. Gördüm, istedim ki insanlar da görsün!.. savaştıkları bozuk düzenin aksine güzellikte gizlenmişti bütün düzen. Düzen için vurmaya, kırmaya, yok etmeye gerek yoktu sevmeye tabi önce sevgiyi hatırlamaya gerek vardı.


Kocaman siyah beyazın içinde sırıtan renkler gibiydi bahçem ve yüzümdeki o anlamlı gülümseme. Kanlar akmaya devam ediyordu, insanlar nedensiz ölmeye devam ediyordu sistem inat etmişti yok etmeye. Fakat bir kere kafa tutmuştum o sisteme ve düzene. Ne yüzümdeki gülümseme eksildi, ne gözlerimdeki ışıltı, ne de bahçemdeki renk... Yenilerini ekledim çiçeklere, yenilerini ekledi kuşlar, bülbüller nidalarına... Uğur böcekleri de sonunda teşrif etti bahçeme. Artık beraber söylüyorduk sesimiz kısılana kadar umut ve sevgi şiirlerini. Biliyorduk gelecek bizim olacaktı. Biliyorduk kötüler, kötülükler elbet bir gün gidecekti. Bir gün... Bir gün biri geçti bahçemin yanından buram buram çiçek kokularını içine çekti hafifte olsa yüzünde bir gülümseme oluştu. Sonra bir gün birisi şarkılar mırıldanarak geçti bahçemin yanından daha sonra çiçekler dikildi evet çiçekler dikildi... İnsanlar evlerini boyuyor, şarkılar söylüyor, çiçekler dikiyordu. Gülüyor, gülümsüyor gözlerinin içinde koca bir güneş doğuyordu. 


Kazanan umudun güneşi olmuştu evet o gün bugündü... Bugün ilk çiçeğin dikildiği, ilk evin boyandığı, ilk şarkının söylendiği, ilk çiçeğin açtığı, ilk umut güneşinin doğduğu gündü. Evet, bugün geçmişin geride kaldığı geleceğin ilk günüydü. Bizim olmuştu bugün, bundan sonraki gün ve daha sonraki gün... Gelecek bizim olmuştu umut, mutluluk, şiir, şarkı ve renk dolu gelecek bizimdi.