uzanırken siperler içerisinde umudumun ellerine;
yalan söylediler, aldandım
kendime döndüm
kanlı ellerimle demiri dövdüm.
konuştum, anlaşılmadım
bu öfkeyle adamlar öldürürdüm ve söndüm.
bana dert anlatma
ben bu derdi bilirim ey Vâveylâ…
yıkarlarken beton yığınlarını üzerime
satılmışların distopyasıydı burası.
yabancıydım zamana ve
kaldırdım başımı.
yakmaya çalıştıkları ateşin kendisi oldum.
artık ateşim, gel körüğünle ve
bana, ben masumum deme
güzelliklerin çirkefisin
yangınını al gel
sen de yan ey Vâveylâ…
kaçarken sokaklarımın ardına;
tanıyıp insanları utandım,
can bile değişirmiş, gördüm ve
şanıma döndüm.
onurumla, onursuzluğa savaş verdim.
emekledim umudumun elleriyle
yürümeyi öğrendim.
Keçi burcunun üstüne çıktım
bir ip saldım aşağıya.
bana kendini anlatma
herkesi tek şiirde astım Vâveylâ…
içimdeki hıçkırıklı vâveylâ’ya…