Dün gece uzun bir yolculuktan döndüm

evimden ve yaşantımdan yüzlerce kilometre uzaktan

döndüm

yalnız odama döndüğümde yaptığım ilk şey oldu

özgürlüğümü çıkarıp kapının arkasına asmak

kanatlarımı da otobüste unuttum belki de

bilmiyorum, yoklar yerlerinde

çünkü arkama bakmaksızın koştuğum yolda

neredeyse hiç kullanmıyorum onları

neredeyse hiç yaşamıyor

neredeyse hiç hissetmiyorum

gideceğim yere beni otobüs götürse de

ruhum kanatlanmış ama

döndüm

sandalyeme oturdum

ve özgürlüğümü, tekrar tozlanmak üzere rafa kaldırmam yetmezmiş gibi

sanki ruhuma tonlar zincirlenmiş

sanki bu yalnız odama

sanki bu yaşam yoksunu yaşantıma

mahkummuşum gibi

bir anda düştüm, çakılıp kaldım

esasında ben öyle çok istiyorum ki yaşamayı

öyle çok istiyorum ki daha çok hissetmeyi

bazı bazı gözlerimden taşıyor

boğazıma takılıyor bir kaya

durduramıyorum

ve elimden hiçbir şey gelmiyor

beklemekten, sürüklenmekten ve oyalanmaktan başka

görünen o ki

yaşamın tek gerçek ve kaçınılmaz acı döngüsü olan

bu dalgalanma hali içerisinde

her zaman bekleyeceğim

dalgaları

karşı konulamaz savrulmaları aşıp

işte özgürüm!

işte yaşıyorum!

diyebileceğim

o gerçek dışı

ama bir o kadar da gerçek zamanları