Hadi gidelim beni yoksul ormanlarına götür. Yoksul çünkü yoksun, sevmeyi beceremediği evlerden kaçtı. Üstünde bir şey yok. Yığınla yalnızlık, tonlarca ağırlık. Biz umuda doğru gidelim. Aslanlar kükrer, leoparlar ağaçlarda asılıdır, şimdi bir ceylan uyanmıştır bir aslandan önce, atlar su içiyordur ve yeleleri harikadır güneşte parlıyordur. Tam da şu an zebraların gölgesi kumlara yansımıştır ama bir geyik biraz ürkekçedir bir ceylandan. Niye böyledir sahi? Neyi vardır geyiğin? Yavrularını mı düşünür? Akşam nasıl döneceğini mi? Kim bilir? Geyik bilir mi, sen bilir misin? Sahi sen her şeyi bilirsin. Yoksa bir geyikten daha mı az yoksulsun, daha mı az kaybettin yoksa daha mı azsın bir geyikten? Sahi neyin eksik senin? Yoksa eşit misiniz geyikle o senden daha mı fazla? Elimi tutmaktan mı korkuyorsun ama neden? Yoksulluğun sevgisizliğinden geliyor anlıyorum.. Çorbanı verip sevgiyi unutmuşlar seni giydirip ortada bırakmışlar. Kapıda kalmışsın her koştuğunda, koşmuşsun ama varamamışsın hiçbir yere. Ve varamayacaksın sevgilim hep kapıda kalacaksın elin yüzünde bazen ağlayacaksın. Üzülme sevgilim aslanlar kükrerken hep bağırmazlar korku salmazlar ormanlara bazen onlar da ağlar kimse duymaz sadece. Ben seni duyuyorum, sen geyiği anlıyorsun, geyik seni yeniyor orman bizi yutuyor. Burası bu kadar sevgilim burada her hatayı bir trajedi doğuruyor. Seni de sevgilim yeniden doğursunlar, öpsünler koklasınlar çorbadan kıssınlar sevgiyi çoğaltsınlar. Git buradan şimdi çok yolun var. Unutma lütfen! Bir ceylan sevimli, aslan muhteşem, leopar sessiz ama sokulgan ve bir geyik her zaman ürkekçedir. Hangisinde bana rastlarsan ona bir daha bak sana kim olduğunu hatırlatacak.