Bölüm II
Herkes istiyordu kaçmayı ama tek cesaret eden ben oldum. Geldim sonunda, buradayım. Geldiğimde kurtulmuş hissedeceğimi sandığım o yerdeyim işte. Bakıyorum öylece uzaktan, dünyama bakıyorum, dünyanıza bakıyorum, dünyaya bakıyorum, dün... Artık kimsenin olmayan bu, dünde kalan dünya... Cezalandırdım mı kendimi ben?
Afallıyorum yine. Kendimle konuşmaya başlayınca ilk başta her şey çok güzelmiş gibi geliyor. Ama farkına varınca, bozuluyor tüm büyüsü işin.
Nerede kalmıştık? Diyorum ki, sersem, sen bu dünyaya fazlaydın zaten. İyi oldu buraya geldiğin...
Gelirken yanıma çok fazla bir şey getirmedim. Kafa dinleyeceğiz ya güya. Kafamı dinlemek daha yorucuymuş meğer. Sakinlik istiyorum. Ama bu sizin bildiğiniz türden bir sakinlik değil. Sakinliğin tanımı neydi benim için? Hani hayatın gerçekten akışındadır, bu öyle bir akış ki bir yalvarışa bile ihtiyaç duymazsın. Rahatsız etmezsin tanrını. Sadece şükretmek için kapısını çalarsın.
İnsan en çok sakinlikte çıkarıyor dünyanın keyfini. Sakinliği bilen insanın hayatı deli doludur, çok sevinince bazen de çok üzülür, ama öyle gözü kara yaşar ki, içi hep rahattır ölümle yüzleştiğinde. Sakinlik budur işte, doya doya yaşadığını bilmendir. Kafanın içindeki sakinlik yani mesele. Şimdi dünyamdan uzakta, kimsenin olmadığı bir gezegendeyim. Burası çok sakin, ben sakin değilim...