evrenin yedinci günü, kim bilir kaçıncı yedinci günü! kaleye ilerlerken düşünüyorum. hayatın sonuna kadar asla unutulmayanlar en hatırlanmaması gerekenler... mutluluklar çok kolay siliniyor ki hafızamızdan gülmeyi özlüyoruz. acılarsa bir o kadar ölümsüz sanırım. en son ağladığı zamanı unutan birine pek kolay rastlayamazsınız. benden umutsuz, hayattan beklentisiz ve kaderinden, düşmandan daha fazla korkan ordumla savaşa yürürken kafamda bunlar var. sıramı beklerken, yeni bir haftaya "all populations halved" uyarısıyla başlamak istiyorum. kutsal topraklardan at üstünde en az bir aylık uzaklıkta simsiyah, odun külü sertsizliğinde ve onun gibi kokan, lanetli bir yerdeyim ki inanıyorum; tanrı bile bilmiyor nerede olduğumu!


yine mi düşünmeye başlasam, yine mi hayallere dalsam? kim söyleyebilir ki gerçekten düşünebildiğimizi ve söz gelimi bir ejderhadan daha zeki olduğumuzu veya olabileceğimizi? hangi zeki?


hayatı üçe ayırsak hani; ünlem, soru işareti ve nokta... çok açmaya gerek yok bunları aslında. dışarı çıkıp gerçek hayatla ilk tanıştığımızda verdiğimiz tepkilerden, aklınıza gelebilecek her şeyi anlamaya çalışmamızdan (doğrusu benim aklıma ilk olarak dişiler geliyor) ve bu çabamıza rağmen ölümün hemen öncesinde sahip olduğumuz birkaç yavan cevaptan bahsediyorum. noktanın zamanı geldi mi, aaah... çok erken değ...