I
Camdan bir kasede izmaritler birikiyordu. Ciğerimden dumanı iterken bir anda duraksadım. İçimi ölüm saflığında bir boşluk kapladı. Bu boşluk onun gidişiyle mi var oluşmuştu yoksa her yazdığım kelime ruhumu parça parça koparıyor muydu? Kondisyonu düşük bir insanın soluğu oturmuştu kafesime. Sonunda istediğim yere varmıştım. Uzağı yakın etmiştim. Bu zıtlıkta damağımı çatlatan bir şey vardı. Gözümün önünde tüm zıtlıklarıyla duruyordu. Ona koşarken aldırmadığım bu durum şimdi kaslarımı yırtıyordu. Dallarımla, döktüğüm yaprakları kucaklamaya çalışıyordum. Baharı kendim reddediyor, tabiata kızıyordum.
Bir veda söz konusuysa, nedensiz değildir. Bomboş bir sayfaya bakmak ve onu doldurmaya kalkışmak korku verse de insana, ezberlediği cümleleri tekrar tekrar okumamalıdır.
Karşısında öylece oturdum. Ne diyeceğimi seçmeye çalışıyordum. Atilla İlhan’a gidiyordu aklım, sonra Turgut Uyar’a ve başka şairlere. Benim konuşmaya hevesim yoktu. Onlar konuşsaydı benim yerime. Ceketim savrulurken rüzgarda, ucuz tütün kokusu burnumda yer ediniyordu. Aslında bu koku her şeyi anlatıyor ve yollarımızı ayırmamız gerektiğini söylüyordu. Yine de benden bir açıklama beklediği her halinden belliydi. Sonuçta konuşmayı ben istemiştim. Şimdiyse vitrindeki oyuncağa sahip olmak için ağlayan bir erkek çocuğu gibi hissediyordum kendimi. Elime verdikleri oyuncakla ne yapacağımı bilmiyordum. Tüm oyuncaklar vitrinde daha güzeldi ve orda kalmalıydılar. Plastik poşetinden utanarak çıkardığım sigaramı yaktım. Ona bir sigara içimi kadar daha bakacaktım ve kalkıp gidecektim. Çünkü gitmek her zaman daha kolaydır.