Heybetli bir gölge düşüyor karanlık odamda üzerime 

Yaşanmışlığın tüm kavgasını bırakıyor omuzlarıma 

Zaman, pelerinini yelkovanda asılı bırakıyor  

Hiç yokmuşçasına 

Çöküyorum isli zemine 

Barut kokulu toprakların  

Kan rengi çamurlarına yaslıyorum yüzümü 

Memleket gibi gülümseyen çocuklar geçiyor üzerimden  

O çocuklar ki küsler şimdi vatanlarına 

Kulaklarımda nahoş bir ağıt  

Hangi annenin serzenişi bu duyamıyorum   

Hangi kalemin manzarası 

Hangi kelamın sonucu bu  

Bilmiyorum 

Sarılıyorum kollarım olmadan anneme 

Yetmiyor 

Gökyüzüne dayıyorum sırtımı 

Deniz tüm maviliğini satmış  

Gökyüzü kaç kuruş eder? 

Bilmiyorum 

Kandan kuşakları ile kadınlar geçiyor önümden 

Dudaklarında dilsiz bir ülkenin türküsü 

Ellerinde bir kefen gibi işlenmiş beşikler 

Neresi burası diyorum 

Kime bu yaşlar 

Bilmiyorum 

Öylesine koynundayız ki yokluğun 

Dayanamıyorum çeviriyorum kafamı  

Yalpalıyorum  

Düşmüyorum  

Tutunuyorum uzattıkları ilmiğe 

Geçiriyorum boynuma 

Uzanıyorum son kez karanlığa 

Duvak takmış bir kız çocuğuna yaslıyorum avuçlarımı 

Çocukların öldüğü tüm kavgalara kapıyorum gözlerimi 

Daha da düşüyorum 

Ölmüyorum