Bulutlar toplanıp tüm haberlerini üzerime yağdırıyor bugünlerde.

Bazen değen her damla yakıyor canımı, acıtıyor.

Sanki Ebrehe'nin kuşları taşıyor yağmurları...

Pişirilmiş bir çamurdan balçık değdikçe pul pul ediyor bedenimi.

Bazen de hüdhüd oluyor, bir gerçeği anlatıyor bana.

Sevincin nağmelerini duyuruyorlar ney seslerinde.

Bulutların taşıdığı yağmurlar...

Ne yapacağını kim bilebilir ki...

Gün olur, getirirsiniz damlalarını tane tane ve ahenkle dökersiniz toprağa.

Gün gelir, boşalırsınız amansızca.

Günlerdir, aylardır, belki yıllardır kanayan yüreğin nağmelerini dökersin insanlığa.

Bazen olur, şimşek şimşek çakılır kaşların; kızarsın umursamaz, vurdumduymaz insanlığa.

Gün olur, haykırır, bağırır ve hatırlatırsın korkunun ne demek olduğunu.

Ve ölümün o soğuk rüzgârlarını estirirsin dört bir yanda.

Ah edersin ne yapsan da anlamayacak olan insanlara.

Bir yandan topraklarda tomurcuk veren çocukların güzelliği...

Bir yerde beli bükülmüş, mazlumlaşmış yaşlılar.

Bir yanda rızkının peşinde koşan karıncalar...

Diğer yandan herkesi yok etmeye çalışan hırsın karabasana bürünmüş haliyle yeryüzüne inişi...

Sen de ne yapacağını bilemiyorsun bizler gibi.

Bakıyorsun öyle.

Diyorsun; iyi de var kötü de, yanlış da var hata da.

Yakıp yıksam, çarpsam yazık oluyor mazluma.

Hep gülücük saçsam da şımardıkça şımarıyor insanlar.

Hele o zalimler var ya...

Anlamıyorlar hiçbir çığlığı, felaketi.

Arsızca yaşadıklarına şahit oldukça bulutlarını karartıyorsun…

Senin gibiyiz biz de.

Güneş açmak istesek de inatla kapatıyorlar kalbimizin pencerelerini.

Sükûnete bürünmek için çabalasak da kulağımıza gelen sinsi çağrılar ve bitmek bilmeyen haksızlıklarla bozuluyor sakinliğimiz.

Ve sana da söylendikleri gibi söyleniyorlar bize de…

Beğenmiyorlar hiçbir şeyi.

Nankörlük peşinde sürüp gidiyor hepsi.

Kim mantıksız bir yol seçmişse o yol daha bir kalabalıklaşıyor.

Kim de Hakk'ı döküyorsa yanı boş kalıyor…

Şatafatlı bir gökkuşağı salmak lazım illa.

Gerçi onun bile hükmü kaç gün sürer acaba...

Her gün doyumsuzlukla "daha, daha" diyen bir insanoğlu.

Oturup saymaya kalksa sayamayacağı kadar nimeti az bulur.

Hep bir kaçırma peşinde; sanki aç kalacak.

Herkesin rızkı birer birer sunuluyorken önlerine...

Gözleri hep diğerinin üzerinde.

Hangi anı kollasam da alsam, diye düşünüyorlar öylece.

Bitmek bilmeyen bir nimeti bile paylaşamıyorlar.

Bu halleriyle ne kadar ayıp ettiklerini bile görmüyorlar.

Göğe ve gökten nimetini indiren Rabb’ine…

Acaba bilmiyorlar mı, dünya tükense de Rabb’i dilemedikçe kimse aç kalmayacağını...

Bilmiyorlar mı Rabb'imizin gücünü ve kudretini

yahut bizleri kuşatan rahmetini...

Ey insan, ne diye bu hırsı başına taç ettin, söyle?

Kim ne yapıyordu da sana bu hale büründün?

Açgözlülük ve vurdumduymaz olmakla nereye gitmek istiyorsun böyle?

Dünyada bile kör olduğun rahmetin ahirette ulaşacağına mı inanıyorsun ki?

Bu kadar zalimce adımlar atıyorsun her yere.

Ey insan, var olduğunda sana varlıkların değerlisi denmiş...

Lakin şu an adını duyan her canlı kaçıyor, gizleniyor köşelere.

Neden bu denli değiştin, bu kadar vahşi oldun, söyle?

Anlatacak bir sebebin var mı bizlere?

Kurtlar, çakallar bile korkuyor senden.

Yeri geliyor, şeytanlara bile "vay be" dedirtiyorsun hallerinle.

Nedir seni bu zirveden düşürüp yuvarlayan diplere?..