baran yolda yürüyor. işe gidecek. baran tanıdıkça daha az seveceğiniz bir insan. az dediğime bakmayın, az dediğim, gayet bir insanı arkadaşça sevmek için yeterli bir miktar. hatta yakın arkadaş sevgisi bile sayılabilir. baran yürüyor. evet baran yürüyor. ama yürüyen bir başka kahramanımız daha var. görkem. görkem eliyle selamlaşmayı günlük hayatına o kadar entegre etmiş ki, görkem adı bize hemencecik o hareketi hatırlatıveriyor. onurla bazen birbirimize görkemlik yapıp gülüşüyoruz. ikisi yolda yürürlerken karşılaşıyorlar. birkaç saat sonra görkem dükkana geldiğinde, görkemin gözünün önündeki mağazayı görmediğini öğreneceğiz. öğreneceklerimiz bununla kalmayacak, ertesi gün (evet konu bu kadar uzadı) bir de atletinin tişört şeklinde olduğunu öğreneceğiz. olayın yaşandığı günün gecesinde, oturduk ve bu konu üzerine tartıştık. ben konunun detayına inip görkemin içinde zaten atlet de olduğunu savundum. fakat arkadaşlarımın görkemin yakasından atletini gördüğümden haberleri yoktu. baran aksini iddia edip o gece, o odada hepimizin zihninde görkemin dükkana girip ceketini çıkardığında kağıt oynayan o amca kalabalığının tam orta yerinde kendini çırılçıplak ve savunmasız bulduğunu sonrasında yüzünde bir şok ifadesiyle dibinden geçtiği halde mağazanın varlığını yok sayıp daha uzaktan bir tişört alıp onu "atletsiz" olan üstüne giydiğini hayal ettirdi. bunu görkeme sormayı planladık. ertesi gün dükkanımızın en sevdiğim alçak sandalyelerinde otururken sorduk. evet gerçekten içinde atlet vardı. biz de neden bu durumun bu kadar sorun yarattığını sorduk. sonuçta "aa tişört giymeyi unutmuşum ama neyse ki atletim var" diyip normal hayatına devam edebilirdi. sonra görkem bir şekilde bize anlamsız beyaz atletli mangalını harlayan türk erkek profili hayal falan ettirdi derken bir anda görkemin atletinin, hem de yarım kollu ve birçok kişi tarafından eminim ki tişört damgası yiyecek bir atlet oluğunu öğrendik. daha da büyük bir şokla görkeme gerekli tepkileri gösterdik. güldük, eğlendik ve bitti.