BÖLÜM-2...
Sabah olduğunda gözlerimi tavana dikmiş, içimdeki derinlerde kalmış sesin bana söylemek istediklerini dinlemeye, çoktan koyulmuştum bile. Büyük bir sessizlik hakimdi, gürültüye ve karmaşaya karşın kuşların vatanında, onların krallığı altında, o neşeli ötüşmelerini, penceremin kapalı olmasına rağmen duyabiliyordum.
Ve içimdeki huzur ikiye katlanmıştı şimdi, ta ki Anna çılgınca kahkahasıyla odama doğru koşana dek. Uyan dedi ,hadi ama bir bak kapıda kim var, yüzünden büyük bir sevinç akıyordu, kim var dedim sendeleyerek; İçeri girmek istemiyor, galiba yabancı buluyor burayı ama görmelisin çok tatlı dedi ve odamdan çıkıp kapıya doğru tekrar gitti. Adımlarımı atarak Anna'nın yanına gitmekteydim heyecanla, yollarım uzuyordu sanki, oysaki salona ve dış kapıya adım atmama sadece bir kaç metre vardı. Bir an için ayaklarımın yerden kesildiğine şahitlik ettim, uçuyordum sanki, bulutların üzerinde yürüyor gibiydim, bulutlar, bir pamuk kadar yumuşaklar, ayaklarımı acıtmıyorlar. Hadi ama dedi Anna, neden durdun, durmuşmuydum; evet olduğum yerde durakalmıştım öylece, ne var ki orada dedim ve kapıya doğru yöneldim, karşımda base cinsi sevimli bir köpek durmaktaydı. Köpekleri hep sevmişimdir, bu cins köpeklerin yüzlerinden tembellik ve yorgunluk akar adeta. Uzun kulakları vardır basık suratları, hayatlarından pek memnun değil gibi görünürler, yüzüne baktığınızda böyle sanırsınız. Kısacık ayakları, derisi üzerine bir beden büyük gelmiş gibidir sanki, ancak sevimliliğini görmek ise pahabiçilemez güzelliktedir. Yani sanırım bu gizli çevre için olması gereken bir cinsti, nitekim biz de buraya anormaller yada profesörlerin deyimiyle dahiler olarak gelmiş, getirilmiştik. Güzel değil mi dedi Anna heyecanla, elbette dedim çok severim köpekleri, köpeği kucağıma aldım, uzun kulaklarını ellerimin arasından kaydırdım, tüyleri yumuşacıktı, kızıl ve beyaz karışımlıydı. Ne kadar da güzel dedim köpeğe sarılarak, peki buna bir isim koydun mu dedim; hayır dedi henüz tanıştık sonuçta, bu ilk günümüz biliyorsun burada, işin komik yanı ne biliyor musun köpeği bırak bu sabah sana ismini hala sormamış olmamın şaşkınlığını yaşadım bir anda. Sahi senin adın nedir dahi dedi yüzüme gizemli bir şekilde bakarak, bu doğruydub en onun adını tesadüfen bizi buraya bırakan güvenlik sayesinde duymuştum, ama o benim adımı bilmiyordu henüz. Ona döndüm ve Carol dedim, Carol mu dedi ,evet dedim. Bu çok güzel bir isim, mutluluğun şarkısı öyle değil mi anlamı bu olmalı, evet dedim anlamı bu ama bana ters tepmiş sanırım. Bunu görebiliyorum dedi, söyler misin dedi en son ne zaman kahkaha attın? En son ne zaman mı kahkaha attım, durup düşünmeyi kestiğim bir vakitte atmış olabilirim belki, ama ben durup düşünmeyi uzun zamandır bir kenara bıraktığımı sanmıyorum, sanırım o yüzden buradayım. Ben atarım dedi, sesine hüzün karışmıştı adeta, keyifle olmasa bile, istekle olmasa bile atarım. Çünkü bilirim ki beni hayata bağlayan diğer şeylerden biriside, gerçeğine henüz erişememiş yalandan attığım kahkahalarımdır. Adım Anna, bu normaldir sanırım, adım anlamı itibari ile üzülmeyi, zarifliği ve acıyı bir arada bulundurur. Oysaki sen dedi Carol gözlerimin içine bakarak mutluluğun şarkılarını mırıldanmalısın. Bir an için gözlerimin dolduğunu fark ettim, o ara küçük köpek büyük bir tırnak yarası bıraktı elimde. Çırpındı ve kucağımdan kaçtı gitti dışarı doğru. Ortam böylelikle biraz hareketlenmişti. Anna yalın ayak bir şekilde köpeğin peşinden koşarak gitmekteydi, bense ardından öylece bakakalmıştım, koş dedi koş Carol hadi biraz hareket et, yakalamalıyız o sevimli dostumuzu yeniden dedi, deliler gibi göründü bir an için gözüme, bir yandan koşuyor bir yandan arkasını dönüp bana bakıyor ve beni çağırıyordu. Koş Carol buraya gel lütfen, çılgınlar gibi koşmamıştım daha önce, ben çabuk yorulan bir insandım oysaki, bir anda sevinçle koştuğumu fark ettim çimenlerin üzerinde, seyrek ağaçların arasında, en önde köpek ve hemen ardında Anna ve onların ardı sıra ben koşmaktaydım. Ellerimi fark ettim bir an için, hiç kontrolüm dışına çıkmamışlardı sanki, bedenimden farklı bir şekilde hareket etmekteydiler. Sonra o asilzade yürüyüşe son vermiş, bacaklarıma bakmaktaydım koşarken, hala anlam veremiyordum bu hallerime. Anna bir kez daha bağırdı bana yakaladım onu buradayız Carol dedi, buraya gel, neredesiniz dedim, sesim yankılanıyordu adeta , o yemyeşil ağaçların arasında. Biraz daha ilerledim kaybolmuşcasına, oradaydılar Anna yüzündeki mutluluğu gerçek gibi göstermekte usta olmuştu belkide, yada ben fazla karamsardım bu konuda. Ama öyle olmasaydı
dünya tatlısı ve neşeyle yüklü bu insanın neden burada incelenmesi gerekirdi ki ...
Yazan - E.Toğac
Devam Edecek