denizin, sokak çocuklarının,

martıların,

yanı başında

bir sessizliği büyütüyoruz seninle.

gözlerimin içindeki sözcükleri alıp

bir körlüğe saklaman için bakıyorum sana.

gözlerimiz değiyor birbirine

bir asırlık yarayı iyileştirecek

bir hikayeyi

tamamlayacak gibi.


kelimelerin dert almak yerine

ağızda kekre bir tat bıraktığı zamanlardaydık.

yeryüzünde bizi

başka bir ihtimalin olacağına inandıracak

saçları, parmakları, şiirleri aranıyorduk,

denize sıfır masaların etrafında

gün batımında...


pencereden uzaklara bakan,

ağaçtan kopardığı yaprağı

şefkat ve dalgınlıkla okşayan bir kadının

can sıkıntısına teşne olduğumuz zamanlardayız.

akrep ile yelkovanın peşi sıra gittiği

zamanın ise hep

geriye aktığı zamanlar...


dalgınlıkla dönen

bir çay kaşığının

sesi yankılanıyor

dalgaların

usanmadan temizlediği

taşların arasında.

suskunluğun insafına bırakıyoruz

kelimelerin ağzımızda

kekre bir tat bırakacağı

şeyleri.


gün batıyor...

iyileşme umudu

bir gün daha yaklaşıyor.

yıllardır ayrı düşmüş

hiçbir yerde tesadüf etmemiş gözler gibi

dolu dolu bakıyoruz,

gökte ayın hevesi

ıtır kokan bir sabahın sevinci gibi...


gün batıyor,

avuçlarımızın arasına alıp ellerimizi,

ellerimizi sıkacağımız

turunculuk beliriyor gökyüzünde

gün batıyor...