Yalancı güneş, şehir telaşı, çocuklar kaldırımlarda


Midesi bulanan bir gündüz aksıyor üstümüzde

Yalnızca sevgililer ve esnaflar tedirgin yalnızca

Pencereler, perdeler kapanıyor

Bir şahitliği, hatırası olsun isterdim

Beni bir güvercin konmuşluğu alıyor.


Yüksek, görülü bir kubbeden baş aşağı ben,

Hissiz, hileli bir oyun başlatıyorum insanlara

Kimse bilmiyor benim tanrılığımı oysa,

Kimine habis ve beyaz entarilidir

Kimine cömert diyorum boynu bağrında gezerken

Sonra sofralar kuruluyor ekmeksiz

Ve çocuklar vuruluyor savaşlarda


Ben ölseydim belki büyümezdi bu kadar dünya

Vardığım nihayet belki usludur

Ya da iştahsız duvarlar gibi kaba

Öyledir benim dişlerim sıkışır ellerim çalınırken

Ya da sarılırken güzel kadınlara


Salınırım, cumartesi mi bugün perşembe mi?

Bir ikna programı ödüllü ve televizyonda

Artık eski ceketler alınıyor kuşak yitimine

Anlamsız ya da saldırgan gelen ne varsa önümüzde

Katlayıp ve süsleyip tezgahlarda,

Bir baş dönmesine, mide bulantısına veriyorlar.

Benim burnum kanıyor gömleğime.


Koşuyorum, utanıyorum alkışların içine kadar

Çocukları eşleştiriyorum anneleriyle daha

Kocaman bir telaşa yer gibi soğuk gelip

Betonlara, göz ardına saklanıyorum.

Beni alacaklar ayaklarımın üstünden,

Benden bilecekler korkuyorum.


Aksıyor bir gündüz

Kopuk bir ip dolanmış gökten elime kadar

Herkes beni arıyor

Gel diyip geceye ağlıyorum.

Suçum yok cenazeler düşünmekten başka

Değişemem dünyayı yenisiyle


Ve bilmezdim durulur mu,

Büyüyor kainatın korkusu

Gündüz, kanamaya başlıyor

Bulutlar damarlanıyor ki kıyamet,

Aldanmaktan kötü olur mu?


Kararmaktan ışık seçemez olayım

Olayım yerimden yurdumdan benden cesuru mu var?

Ama korkudan ne varsa yüzümde

Bir mendil gibi kırıştırayım rüzgara

Bileyim,

Örtüsünden başka ayna,

Uyunur bir yatak var mı gözümde?



Fotoğraf: Yasemin Çargıt