Yeis sunuyor ruhuma her dinledikçe sesini,

Klasik bir beste sanki deterministçe haykıran.

Gitme dese ne fayda,

Sarılsan ne olur?

Biliyorum her şeyin olması gerektiğini,

Yahut pörsümüş ruhumun kaskatı alıştığını.

Kapanan gözlerimden süzülür yaşlar ağlamaksızın,

Anlamazsın neye yaradığını hiçbir şey olmanın,

Kapalı gözlerim bir ömür,

Ömür süren bir gösteri,

Rolüne hazırlanmamış bir aylak,

Aylaklığı seven bir ruh.

Artık neye bağlayabilirsin onu?

Bir şeyler gevele ağzında,

İnandır aslında öyle olmadığına,

İnandır inanmak gerektiğine.

Söylediğini önemsese de yapamaz,

Çünkü o an volta atmak geçer içinden dar sokaklarda.


Nihayetinde rızkımız aç aslanların ağzındadır,

Kaderimiz uçup gitti ellerimizden,

Ne bir kuş ötüyor dallarımızda,

Ne dallarımız sağlamdır ağaçlarımızda.

Çıplak bir beden gibi kaldık yaşamın ortasında,

Yaşamın en çağlayan zamanında verdik son nefesimizi.

Belki de bir illüzyondur yediğimiz tokat,

Kim bilir, ne yumruklar bekliyor savunmasız ciğerlerimizi.

Neden sonra, zamanımız gelirse,

Birer gülümseme çizin arkamızdan,

Beyaz dişlerin ışıltısında hatırlansın zavallı hayatımız,

Yüklü ceplere sokulsun ıslak mendiller,

Kuru ekmeye sürülmesin hatıralar,

Bereketli olsun cesedimiz.


İyi ayarlanmış bir olayın tarafsız şahidi gibi bilin suskun gözleri,

Birahanelerde sızmış yoksullardan sakının, vampirler,

Kanınızı emmeye müsaittir dişleri şimdi.

Her şey belirgin, biliyorum,

Gitgide aydınlığa deviniyor ölüm tehlikesi,

Umutlu ellerini çekme zamanı geldi yakıcı olanın üzerinden.

Vakit doldu,

Gitme zamanın geldi, biliyorum.

O zaman, uzat sana ait olanları da vedalaşalım.