Aziz Nesin’in Hazret-i Dangalaklarının huzuruna kıçını dönerek çıkan o ozandım ben, şimdi Gregor Samsa’nın böcek bile olamamış hali gibiyim. Dünyanın en komik tiyatro oyunlarından birindeki, Shakespeare’in kalemine acıya acıya kahkahalı yazdığı Helen’in başına konan aşk kuşuna inanmayışındayım. Yanlış hatırlamıyorsam şöyle demişti: “Bari zulmedecektiniz bana, bir araya gelmeseydiniz bari, teker teker de üzebilirdiniz beni” belki de başka şekilde demişti, bilmiyorum kim arayıp bulacak şimdi bu alıntıyı. Ellerinde tutuyor herkes 4 aslıyı. Her ne olursa olsun edilgenim ben bu süreçte.
Terapistim ne derse o olur, Tayyibim ne derse o olur, Hocalarım ne derse o olur, Mikail derse yağmur yağar, Can da sadece ağlar.
Hocam sizin yüzünüzden böyle oldu.
İkinci kez tek kelimelik rapor göndermek ayıp olurdu.
Neyi nasıl yazacağımı bilmediğimden,
Neden yazacağımı,
Ne yapacağımı bilmediğimden böyle oldu,
Ne nesir ne de vezin oldu.
İkisini de beceremedim.
Yarın 2 önemli sınavım var, çalışamıyorum.
Kocaman da değil, miniciklerinden binlerce el beni tahta kurusu böcekleri gibi yakaladı hocam, saatler de ne hikmetse akıyor sürekli.
Yarınki sınavlarım dünyanın sonu, en aslı kartlar hocamın elinde. Blöfümü yer mi bilmiyorum ama benim yemek yiyemediğim kesin.
Ancak iyi haber olarak şunları muştalayabilirim: ağlamalarım son birkaç gündür terk etti beni, sabah ışıklarıyla kusmalarım da ortalıklarda yok birkaç gündür.
İşaret olsa neyin işareti olurdu diye sormuştunuz, mormon olsam ayrı, Katolik Protestan, Sunni olsam ayrı, fallara inanıp falsız kalmayan olsam ayrı işaret olurdu hocam. Sorun zaten bunun bir işaret olmayışında.
Dinler ve metafizik olmasa kaç kişi kıyardı acaba canına?
Durkheim nasıl bir kitap yazardı acaba?
Bu da böyle bir rapor oldu hocam, sınavlardan sonra haber veririm yarına.
Nasıl hala zayıflıktan bacaklarım makarna gibi kırılmıyor da,
Utancımdan durmayıp hala adımlar atarak yürüyorum tütüncüye hayret doğrusu.