herkesin gizli bir bildiği var,

benim yok

benim ulu orta ve kadim bildiğim sensin,

apaçık ve mutlak bilmediğim sen

sen düzeni kınamazken de güzelsin


bu onursuz düzende

ellerini hiç dolandırmadan

onurdan bir yara açtın bağrıma

durmadım, lafı dolandırmadan

aramızda bir yer açtım yalnızlığa

hep hazır, hep kapıda

ve hep kaldırılabilir


sayıklamalar pas tuttu

dilim hiç uslanmadı

sonsuzca bilediğim bıçakları

suyun ve en acımasız töre namus suçlarının uyuduğu

sarnıca fırlatıp

kollarına kaçtım


zihnimde hep merkezi olmayan yanılmalı bir yaşamak sürdü durdu

gitsem ölümdü, kalsam kendime mahcubiyet

baktım çarem yok

ikinci kez kaçtım kollarına


bahanesi batsaydı dünyanın

hacmi ortadan yarılsaydı

kütlesi fecr vakti yüklenseydi sırtıma

en hesabı verilmez mülkler gibi sırtımda

taşırdım mahşer gününe dek

seni sonsuzca tanımak için

yine yürürdüm tam on sekizimin çizgisinde

çizgiden hiç çıkmadan, özenle


senin bir bakışın var yanılması yok

aldım dünyayla arama soktum onu

dünyayla arama neyi soktuysam

bit yeniği gibi kemirdi içimi

kemirdi durdu, bir şüphen kaldı içimde


senin bana çok öğrettiğin var

aldım insanla arama dizeledim onu

çıplak kayalar ellerimi boyadı

sebebini senden öğrendim

tüm gün ağırladım durgunluğu

günün sonunda her dalga gibi ben de kıyıma vurdum


ellerim on üç yaşından ileriyi göremedi

bu düzenin neye göre değiştiğine

ve neye göre bu denli aynı kaldığına

aklım sonsuzca ermedi.


aklım Allah'a

ellerim sana emanet.