oturmuş seninle birlikte bir papatyayla Rus ruleti oynuyoruz

çürük bir merak

hiç değilse gazete manşetlerinin hepsi uyurgezer diyelim

parmak uçlarımda barut kokusu

içimde habire boyverip duran bir lacivert

her şüphe gürültülü


rüzgar hırpalandıkça fırtınaya döner


delinmiş bir ışık karanlığından

yalnızca gövdesi kirpiklerinin

karanfil dokulu tenine düşkün kıtalar doğurduk biz bütün kasaba

yanında eğreti tanrılar günahlarının

sabaha karşıları turuncu yanan banyonun altında duş alan şeytanlar


neyse, dedin ve sonra İstanbul'a gider gibi gittin sen

bütün kasaba ağladık arkandan.


mücadelen alaycı

uzakların sadece mesafeyle boyanmış senin


ve benim bıçak tutmasını bilmeyen yaralar boşalıyor suretinden fedakar Julietlerimin


mazi diyorsun, diyoruz

kursağıma sokulmuş kibirli bir zaman

bütün düşmanlarım adını biliyor artık

ve elbette konu kapanacak

herkes

üstüme

bulaşan

kendi

kanını

yalarsa