Tam da bu satırları zihnimde yazıyordum. “Lan bendeki de şans ya, kesin ben yokken tüm börekleri isteyip parasını da peşin verecek bir müşteri gelir.” diyerek dükkanın kapısını kilitledim. Çok sıkışmıştım. Dükkanın karşısındaki devlet hastanesinin tuvaletini kullanıyorduk. Şarteller sürekli atsa da sürekli çalışan tost makinesi ve flat sayesinde sıcaktı dükkan nispeten. Kaldırım kenarlarından fırlamış yeşilliklerin kırağısı bile kırılmamıştı daha. Soğuğu hissetmeye vakit bırakmadan hızlı adımlarla hastaneye gidiverdim hemen, hem dedim ya, çok sıkışmıştım.

Koridor şifa bekleyen insanlarla doluydu. Tıpkı Livaneli'nin o kitabında geçirdiği gibi, kaleminize köylüler daha mı sık hastalanıyordu sanki?

düzgün giyimli denecek bir iki insan vardı, onlar da ilaç mümessili, belli. Ha tabii yine birkaç tane de “mecburiyetten buradayım” diye bas bas bağıran eli yüzü düzgün kadın ve erkek... Hastalık kokusu içinde koridorun sonunda yer alan tuvalete gitmeye çabaladım. Çabaladım diyorum çünkü parkur gibiydi. Aşılması gereken kambur kara çarşaflı teyzeler ve pantalonunun paçası tezek kurumuşlu amcalar vardı.

Tam girecektim, tuvaletin kapısının eşiğinin dibinin ağzındaydım ki tekerlekli sandalyenin teki önüme kırdı. Sürücüsü başörtülü, etine dolgun bir kadındı, orta yaşlı. Yolcusu da ya babasıydı ya da kocasının babası. Gözünde derman kalmamıştı adamcağızın. Dokunsan eline yapışıp kalacaktı derisinden sanki pul pul.

İdrar örneği vermesi lazımmış. Yardım edeyim dedim. Kadıncağızın bu işin altından tek başına kalkması pek güç gözüküyordu. Ben bir kolundan, kadın bir kolundan tutup doğrulttuk amcayı kabinin eşiğinin dibinin ağzında. Adam pantalonunu açmaya çabalarken kadın bana kusura bakmayınlar, sağ olunlar ve allah razı olsunlar sıralıyordu. Adam pantolonunu açmayı bitirip sıra yetişkin bezine gelince de kadın sağa sola, kuzeye güneye “Allah’ım ne bu çektiğim, lanet olsun, öl geber artık be adam!” bakışları fırlatıyordu. Ve bu bakışlarını yakaladığımı her fark edişinde de utanıp yere eğiyordu kellesini. Ama şimdi haklıydı be kadın. Çekilecek dert miydi bu şimdi? Rezillik, kepazelik. En azından bu tavrından utanıyordu kadın. Utanan biri kötü olabilir mi?

Derkeeen. Pırrrr diye giriverdi tuvaletin penveresinden şişko bir güvercin. Ardından bir tane taha… Gımbıl gımbıl kabinlerin üst kısmında yürüdüler bize doğru. Put gibi durup izlemeye başladılar bizi. Ortada işemeye çabalayan yaşlı, solda bir kadın, orta yaşlı, sağda ben, genç?

Güç bela işedi adam. Pantolonunu kadınla beraber çekip oturttuk tekerlekli sandalyeye yavaşça.

Tam mesanem patlayacak artık derken bitti her şey. Kadın mahcup mahcup çıktı erkekler tuvaletinden yolcusuyla beraber. Adama çıkarken geçmiş olsun dedim. “Be kodumun çoccuu geçmiş olsun diyor bi’ de. Keşke ölsen desen, keşke de keşke ölsem!” dedi gözleri. Ağzıysa "Saoo yavum." dedi.

İşerken güvercinler bu sefer beni izliyordu yargılayan gözlerle.