Bir buz dağının zirvesinde 

Nuh`un ilk adımıydı senin bana gelişin

Onulmaz bir kalp tufanının

Doğum sancısıydı merhamet kokan ellerin

Böylesi çarpabilir miydi yürek dediğin?

Vardım sual ettim:

Şifa sunamadı bu aciz sızıma 

Ne bir şair ne de bir alim

Vaslınla mümkündür bundan gayrı saadetim

Acı kahve gözlerindir

Bir ömür mesken bellediğim...

Hiç anısı olmayan köhne bir ev

Baharları filize durmayan erguvandır sensizliğim 

Ve sana varmalıdır yol dediğin.

İlle de sen olmalısın 

Ömrün nihayetinde bir pencere pervazında beklediğim

İnanma sen güllere

Senin kokundur misk-i amber bellediğim

Gün tükenip gece sokulunca göklere

Saçlarından süzülür ellerime

Fesleğen kokulu hüzünlerin...

Şimdi sen bana buradan seslensen 

Kalubeladan koşar gelir yüreğim.

Sevgilim...

En çetin fırtınaların

Sığınağıdır bana kolların

Bilirim.

Sarmaktan bitap düştüğün hançer yaraların vardır senin

Ve dipsiz kuyularda tükenmişliklerin...

Korkma!

Benliğimden feragat edip 

Yusufçuk kuşun olurum senin.

Kirpiklerinden süzülüp 

Eyüb'ün sabrıyla sararım yaralarını

Duy beni...

Dilimde bir 'Güzel Adam' gazeli.

Bilmem ki daha nasıl anlatsın seni sesim

Haşa yetmez sana benim kör afal şairliğim

Ve sevgilim...

Gün gelip de bitince ömür dediğim 

Vasiyetimdir, dizlerinde soğusun son nefesim.