Yüklemsiz bir gülümsemeyi dikte ediyorsun bana.

Balgam gibi tükürüyorsun göğsümü hayattan.

Yan yatmış uğultuların arka yüzü olmaktan alıkoyamıyorum kendimi.

Ve belki de süsledikçe seni,

Simledikçe çenenin keskin yalnızlığını,

Bu yalnızlığı bölüşelim istiyorum.

Ortanca gibi açtığını görmek istiyorum balkonumda.

Yüz yıllık bir ağacın altında kamburumu ütülüyorum.

Tüm kırışıklığıyla evren karşımda işte.

Kuşlarla beraber uyanmayalı ne kadar oldu?

Bir rüyayı şakıyarak anlatmayalı?

Gözlerin kucağıma düşüyor yuvarlanarak.

Kızarmış gözlerin.

Tellerin arkasında yassı yüzüm.

İknanın her kabiliyeti yoğuruyor ellerimi.

Her ikna başka bir sancıya dönüşüyor ısrarcı.

Yamuk gölgelere saklıyorum önce seni.

Bir uyuşukluğu ovuşturur gibi ovuşturuyorum hiçliğinin hacmini.

Hacmin üzerime sıçrıyor önce.

Leke gibi, iz gibi.

Taşkın suların sırtıma çarpıp duruluyor.

Duruldukça hırçınlaşıyor sırtım.

Sırtım, kasırgalardan geri alıyor yüzünü.

Alaca alaca uyutulmuş, yarım bırakılmış yüzünü.

Kirpiklerimiz tokuşuyor yamuk gölgenin başucunda.

Önce sert bir tokat,

Sonra tatlı buse.

Hacmin çöküyor ve eziyor ve yontuyor gövdemi.

Gövdemin saçakları beşe bölünüyor.

Gövdemin gözleri yarılıyor yuvasında.

Kirpiklerimiz ıpıslak.

Hacmin leke gibi.