Bazen insan hak etmez. Bazen de haksızlığa uğrar. Dünyaya inmiş tüm dinlerdeki günahları bir kenara bırakıp, hak konusunu tek başına ele almak gerektiğini düşünüyorum. Artık sadece şuna inanır gibiyim: hak, bütün günahların önündedir ve yeri geldiğinde bütün günahları yoksayabilir.
Bir insanı haksızlığa uğratmak, sahip olduğu en masum duyguları baltalamak gibidir. Balta pişman mıdır bilinmez. Çünkü ikiye ayırmaktır tüm derdi. Peki ya haksızlığa uğratanın da “insan” olduğunu düşünürsek, onun masum duygularından da söz edebilir miyiz? Bazen, insanım önce diye başlarlar, bazen de tüm talihsizliklerin nedenini sorgularlar. Peki hak ehli ne diyor bu duruma? Hak edene hak ettiği gibi mi davranılır? Tüm masum duygular göz ardı mı edilmelidir?
Zordu haksızlığa uğratmak bir zamanlar. Şimdilerde haksızlığa uğramazsan eksik kalıyorsun. Bir yanın hep yarım kalıyor, aşağılanıyor, inciniyor… Daha genç yaşlarımı düşünüyorum. Yaşımın artık sabit kaldığını ve ilerlemediğini söylemiş miydim? En azından biraz daha zaman kazanırım diye düşünüyorum.
İnsanın kendini bilmediği, anlayamadığı, tam anlamıyla akıl ehliyetinin olmadığı yaşlardaki haksızlık, koca bir ağacın tek bir yaprağını koparmak gibi gelirdi. Hatta hanımeli çiçeğinin içindeki balı, mideye indirmek kadar da tatlıydı. Ama şimdi düşününce, oyun kurmayı öğrendiğimiz andan itibaren sisteme dahil oluyormuşuz. İnsan, oyun kurmayı öğrendiğinde, haksızlığa uğratmayı da bir nevi öğrenmiş oluyor. Hakkı bilmemek oyun kurmayı, oyun kurmak haksızlığı, haksızlıkta aldatmayı beraberinde getiriyor.
Çok zaman sonra soruyor kendine insan “hak ettim mi?” diye. Çoğu zaman bu soruya “ettin” diyemiyor. Ama bir yandan da bağlantı kurmaya çalışıyor. Çünkü tutunması gerekiyor, bir nedene sarıp sarmalamak istiyor. Kabullenmenin son adımını yaratmaya çalışıyor. Bir iz kalsın istiyor, daha sonra soğuyacağını, dağılacağını bilerek. Kabul de ediyor insan, şiddetini sindiremese de içine. Kendi karmasını oluşturuyor sonra. Yine şiddetini kabul edemiyor. Hakkı öne sürüyor genç bir adamı suçlarken, sonra genç bir kadına geliyor sıra. Ama kimse nasibini alamıyor. Çünkü artık biliyor. Bir nedene bağlıyor genç adam; karmasını yaşatıyor genç kadın. Bilmiyor genç kadın; kendi karmasını yazdığını.
Ve anlıyor insan çok geçte olsa: duygulara atılan okların, haklı olarak kırık kaldığını.