Biraz parçalıyım biraz bulutlu.

Parçalarım dağılıyor her yere.

Yüz ölçümüm büyük kaçıyor ellerinize.

Engebeliyim.

Siz düzlükleri seversiniz

Ondan sarılmıyorsunuz biliyorum.

Gördüğüm kabuslarda kabartma haritaları gibi kabarıyor tenim.

Sizinse açık kalıyor üzeriniz.

İki yastıkla uyuyorsunuz geceleri

Biri sarılmak için...


Dünya kimsesiz evin damıysa,

Bir anne kurabiyesine ait oluyorum,

Bir de sizin yanınıza.

Kalbim biraz yumuşaksa da

Otomatik araba değilim.

Sizinle her yere geliyorum diye bana hoyratça değemezsiniz.

Ayaklarınızın inceliğini sesinizin kalınlığıyla gizleyemezsiniz.


Tam ortasından yarılıyor kalbim.

Birazı doğu birazı batı

İlahi bir sıcaklıkla yükselip alçalıyor

Parmaklarınızın değdiği göğsüm.

Kalbimin doğusu, ülkemin doğusu gibi

Güneş ilk doğsa da

Karanlık ve soğuk en çok orada.

İnce lastikli çocuklar yürür içinde kışın ortasında.

Silahlı adamlar bekler,

Bir sınır çizgisinin ötesinde.

Oynarsak ölürüz...


Gebe kadınlardan çocuk değil adam doğar orda.

Sayamam kaç merminin izi dudaklarımdaki yara

Mermideki el sağın mı solun mu fark etmez

Ama ülkem için fark eder, ne yazık!

Oysa acının olduğu yerde bunlar

İki artı iki gibidir yer etmez.


Kalbimin doğusu gece,

Batısı sabah.

Tanıdınız mı bayım?

Bir çift ayakkabıya görülmemiş bir mutlulukla sevinen çocuk da benim,

Bir saat önce aldığı oyuncaktan sıkılan da.

Bir dağı yırtar gibi

Göğsünüze girerek doğardım tellerle çevrili gecelerinize.

Kan revandı üstüm başım.

Elleri tarhana kokan kadından doğmuş bir adamsanız,

İlaç olurdu elleriniz parçalı tenime.

Garipsemeyin, hor görmeyin kalbimin doğusunu.

Geceydi orası, kara, keder…

Sonra

Sonra da sabahtı kalbimin batısı 

Süt, bal, ruj…

Oyuncaklarıyla oynardı çocuklar.

Şıkır şıkır olurdu her yer.

Şayet çiçek kokulu kadından doğmuş bir adamsanız,

Her sabah ihmal etmeden sulardım kirpiklerinizi.


Yoksa siz öğretmeni olmak elinizdeyken

Bombası olmayı mı seçtiniz yüreğimin?


Kırık sevinçler hüzünler sızdırır.

Beni kırmayın.

Bu kadar ağlamak isteseydim bayım

Elbet bir soğanı severdim.

Alışmak istemediğim bir şeyler var.

Belki de ben yalnız sizin ellerinizden iğrenmeyen bir hamam böceğiyimdir,

Ne dersiniz?


Hava parçalı bulutlu

Ve on dört gün geçiyor dile kolay.

On dört yıl gibi.

Sizin sesiniz ıhlamur kokuyor,

Benimse acı baharatlar tütüyor başım.

Buluta mı güneşe mi, ben şimdi neye inanayım? 


Uzunca vakit geçirdiğin insanı

Bir gün tanıyamamaktan korkardım hep.

Bayım,

Allah sizi karşıma

Korkularımla yüzleşmem için mi çıkardı yoksa?


Allah’a yalvarır gibi,

Size açtığım ellerimin üzerine basılışı

Kurumadı sol cebimde hâlâ

Ve bir zamanlar kurmakta yardım ettiğiniz yeryüzü soframı

Ardından yıktığınız hoyrat gözleriniz

Bana bakıyor aynada.


Şimdilerde anlıyorum

Size ölene kadar yabancı kalacağım,

Sizi ilk gördüğümdeki tanışmışlık hissindenmiş galiba

Sonra yolunuza su dökmeden şunu dedim arkanızdan:


Bir insanı tamamıyla tanımak, ne büyük yalan!