Bir balığın çaresizliği kadar büyük müdür güvercin esareti?

Küçücük bir damlayı koca bir derya sanmak mı?

Yoksa demir bir kafesin ardındaki özgürlüğü beklemek mi daha acıdır?

Özgürlüğe kanat çırpmak mı?

Yoksa esareti kabullenmek mi daha çok yorar insanı?


Akvaryumda çaresiz bir balık,

Demir kafes içerisinde bir güvercin,

Alfabede boynu bükük bir harf,

Gelinciğin hüznünün son notası olmak mı?

Yoksa Farid Farjad'ın herhangi bir bestesindeki en hüzünlü nota olmak mı daha çok yorar insanı ?


Pis Moruk'un notlarında arka kapak yazısı,

Tesirsiz Parçalar'da giriş cümlesi,

Sefiller'de Jean Valjean olmak mı?

Yoksa İnsancıklar'ın özeti olmak mı daha çok mutlu eder insanı?


Lokumu olmayan Türk kahvesi içince mi?

Yoksa çayına tek şeker atınca mı?

Yastığına sarılınca mı?

Yoksa kahvesini yalnız yudumlayınca mı?

Tek başına ağlarken mi?

Yoksa herkesle gülerken mi?

Çalan fon müziği yalnızlığına eşlik ederken mi?

Çalacak bir müziği olmayınca mı?

Çalan müziği anlayacak bir yüreği olmayınca mı?

Yüreğini anlayacak bir benliği olmayınca mı?

Benliği anlayacak bir ömürlüğü olmayınca mı?

Bir ömürlüğü bir ömür anlamayınca mı?

Bir ömür anlamını yitirince mi?

Bir ömrü tek bir ana sığdırınca mı?

Yoksa koca bir ömürde tek bir an bile gerçekten yaşamayınca mı daha yalnızdır insan ?


Bir çocuğun gülüşünü izlerken mi?

Dostoyevski okurken mi?

Yüreğine yüreğinin sesini okuturken mi?

Yüreğini beyaz bir sayfaya sığdırırken mi?

Yoksa beyaz bir sayfayı kirletirken mi?

Kirlettiği yerleri alnının akıyla temizlerken mi?

Yoksa temiz bir yüreğe sahipken mi gerçekten yaşar insan?