vitrinlerden bir yansıma,
benim olsun lütfen.
çakıl taşları yuvarlanıyor içimde,
ve camları çiziliyor,
bir yük gibi taşıdığım geçmişin.
hani yapayalnız ve durağan bir zamanında,
kendi yalnızlığımın bile farkında değilken ben,
usulca tüylerini gezdiren bir kediden başka nedir hicran.
yalnız kaldığını çokça sonradan anlamışken,
ne kadar uzaktadır yüzünün hüzünlü yanı
sana.
esneyen, çoğalan, etrafa serpilen kökler gibi...
günbegün suyunu bulamadan,
çekip gidecek mi duygular.
daha kendimi tanımaya ne kadar şaşkın kalacağım böyle
dünya benden sıkılıp arkasını dönerken,
hiç tanımadığım birine çiçek mi uzatacağım
ya da umut mu satacağım soğuk havalarda
beni sevdiklerinde çok
ben sevdiğimde az mı gelecek
içimde ezilmiş portakalların yok mu turuncusu?
bir tuz gibi ezip ezip ruhumu nerede aydınlığa çıkaracağım.
sonra kaldırımlar
gri ve soğuk
ne zaman karşılaştılar saksılarla?
bu gülen yüz,
çiçekli etek,
bir yazma başında.
çiçek satacak bu insanlara.
hani ben,
hani o çocuk gözlerim?
bir burnum bile yok çiçek koklayayım.
hani ben,
hani vitrin,
hani yansımam.
Plastik mankenler, konteynerler, poşetten dışarıya yuvarlanan domatesler
Karasinekler, topuklu ayakkabılar, izmaritler
elbiselerin yükünü taşımaktan bıkmış çamaşır ipleri.
çocuk sesleri bile var.