Birinci Bölüm
Kaçıncı yeniden başlarız cümlem sonum olacak, hiç bilmiyorum.
*
Hayatı hiç öğrenmemiş birine yaşamayı biliyor denir mi ya da hiç uçmamış birine kuşlar gibi özgürsün dendiğinde içi kıpır kıpır olabilir mi? Tatmadığı duyguları hangi dille anlatırsak anlatalım o anı yaşayabilir mi kısa bi süreliğine? Ya da yürüyemeyen birine koşmaktan bahsetsek...
Karşımdaki dolaba diktim gözlerimi, üstündeki yazıyı annemle yazmıştık. Hasmukh.
"Bu oda seninse sana ait bir şeyler olmalı değil mi?" annemin sesini tekrar duymuş gibi irkildim, yatağa oturdum, neden böyleydi? Onları neden kaybetmiştim?
Odamın kapısı çalınca ayağı kalktım, anneannem karşımdaydı.
"Hasmukh, niçin hazırlanmıyorsun? Az önce bana…”
"Anneanne, ben gelmek istemiyorum, bunu seninle konuştuk. Ben artık çocuk değilim. Hem bu ülkeden ayrılmak istemiyorum, bunu biliyorsun."
"Biliyor olmam bu evde yalnız yaşaman gerçeğini değiştirmiyor Hasmukh! Seni burada bırakınca ne olacak? Onlar gibi seni de..." Sustu, zira gönlü onların başına ne geldiğini söyleyemezdi.
"Peki.” çabuk kabullenmiştim çünkü onu üzmeye hakkım yoktu, aslında herhangi bir şey yapmak için halim yoktu. Odadan çıkmak üzereydi ki kolunu tuttum.
"Anneanne, buraya bir daha ne zaman geleceğiz?"
"Bilmiyorum." oldukça sessiz söylemişti bunu.
"Biraz dışarı çıkabilir miyim o halde?"
"Evet, elbette."
Ondan önce odadan çıkıp hemen yanımızda oturan dayımın evine gittim amacım gitmeden önce onlarla konuşmaktı, gerçi son günlerde hep yanımdalar ama olsun. Kapıyı birkaç kez çaldım Raahi kapıyı açtı burukça gülümseyerek bana bakıyordu, onlarda gitmemi hiç istemiyorlar aslında ama anneannem, ona asla söz geçiremezsiniz.
"Kim- Hasmukh, gel oğlum içeri."
"Hayır dayı sizleri birkez daha görüp gideyim dedim. Malum annem ve babama son kez…"
"Şşş, yapma böyle." Yengem gözleri dolu xolu bana sarıldı, bana sarılırken ağlıyordu. Eh annem en yakın arkadaşıydı sonuçta, özlüyordu...
Hepsine tek tek sarılarak evden çıktım, Paro'yu aradım ve buluşmak istediğimi söyledim.
Evlerimiz yakındı üç dört dakika içinde her zaman buluşup konuştuğumuz küçük banka oturmuştuk bile.
"Üzgünsün." yüzüme bakmıyordu benim konuşmamla biraz daha dikleşip kafasını hayır anlamında salladı.
"Paro bak-" lafımı kesip tüm bedeniyle bana döndü.
"Ne zaman?" Durdu yutkunarak sorusunu yineledi
"Ne zaman gidiyorsun?" Gözleri doldu onun ağlamasına asla dayanamam.
"Bir hafta sonra." sesimi hiç duysun istemiyordum, hiç duymak istemiyordum.
"Peki, ne zaman döneceksin ya da şöyle sormalıyım dönecek misin?"
"Bilmiyorum Paro, hiçbir şey bilmiyorum. Tanrının cezası bir yere gidiyorum işte"
"Sen ağlıyor musun?"
"Hayır." sesi istemsizce çatallaşmıştı çünkü hayır derken gözyaşını siliyordu.
Ona sarıldım, sadece sarıldım, hiçbir şey söylemedim, sevdiğim birinden ayrılma acısını ikinci kez yaşayacaktım.
Nefes alırken ondan uzak kalmak çok zorlayacaktı beni, önünde sonunda dönecektim ama ondan ayrı kaldığım her ay kalbime birer iğneymişçesine batacaktı.
Ondan ayrılarak gözyaşlarını sildim, ağlaması canımı yakarken benim yüzümden ağlaması daha çok acıtıyordu.
Kiminin hikayesi derdi eskilerden biri, kiminin hikayesi bitince başlıyormuş. Her şey bitince, tüm ses kesilince, nefessiz kalınca, öylece etrafta dolaşınca başlıyormuş. Amaçsız bir hayat ve bunun etrafında dönen garip olaylar silsilesi...
Gözyaşlarımı tutamadım, ondan ayrılmak ona hasret kalacağımı bilmek canımı acıtıyordu.
"Paro birgün gökyüzüne bakacağız birlikte."
"Bakacağız Hasmukh."
Gülümsemeye çalışıp tekrar ona sarıldım. O da bensiz zor yaşardı ben de onsuz ama kader bu ya, elinden çekip alıyor her iyi şeyi.
*