kulaklarımda bir şişe serumdur laura branigan

tartışırken seni bir gece yarısı yıldızları masaya yatırıp

yıllar öncesinden bir dostun karısını kaçırır gibi uzaklara

ince belli yollar belli

kestaneler düşmüş kenarına

ölene kadar sorumlu olduğum bir sancıdan ibaretsin

tıpkı bir kız çocuğu gibi


kulaklarımda bir şişe serumdur tom waits

ve pencereyi açıp hoşça kal-ını yatağa yatırmak bu ses

sarhoş atlara bir şarap daha ısmarlamak

koçandan bir hap söküp çiğnemeden yutmak

fil gibi kocaman kadınların koynuna sıvışıp uyumak

makasla deşmek göğsünü

sırtını bıçakla soymak

kanatmak kabuklarını yaralarının

bu ses pencereyi açıp hoşça kal-ını yatağa yatırmak


kulaklarımda bir şişe serumdur chan chan

ipe dizdiğim çamaşırlardan mevsim mevsim düştü damlalar

saydım gölgesinde üç yüz buhara

duyduğum her çığlığı sana yordum

tamam kabuk

tamam

kabul

ben seni bir vakit çok yordum

bir düğme koptu diye gömleği yer bezi yapan seni

hatırası var diye sokağın başında ağlayarak yolunu değiştiren seni

karnı yumuşak

gözleri mermiden ağır seni

bedri rahmi girdi dün gece rüyama

seni söyledi bir şiirle

seni çizdi yumrukladığım duvara

küçükken yaralarının kabuklarını yiyen seni


kulaklarımda bir şişe serumdur neşet ertaş

sade ve net şeyler söylemek istiyorum

bir at görüyorum gözlerinde sen başka taraflara bakarken

sesin bir mızıka gibi çıkıyor ağzından

yüreğime dokunuyor

üst üste binen bulutları gösteriyorum sen başka taraflara bakarken

parmak uçların biraz gitar çalıyor

eski pazar örtüleri geliyor aklıma

içimden ispanyolca şarkılar söylüyorum beni affetmen için

ispanyolcayı nereden öğrendiğimi soruyorsun içimden

hava tam belinden bükülüyor sen başka tarafa bakarken

tanımadığım yağmurlar yağıyor saçlarına

bir kurşun atılıyor uzak kentlerden sen başka taraflara bakarken

önümüzde çaresiz bir güvercin sekteye uğruyor

kulaklarımda spekülatif sesler çınlıyor

bu ses pencereyi açıp hoşça kal-ını yatağa yatırmak