gözlerimi kapattığımda

indre kıyılarına ışınlıyorum kendimi

orada mutluyum

orada göz bebeklerim gülümsüyor

ve yine orada altın zincirli bir ankayla tanışıyorum

bir anka kuşu neden zincir takar diye sualler soruyorum içimden

"bu zincir senin hayallerine takılı, süheyla"


anlamsız bakışlarımı semaya yöneltiyorum

yere çöküyormuş gibi görünen çiçeğin kahkahasını işitiyorum bir an

gözümden bir damla düşünce yapraklarına

acı bir şekle bürünüyor kahkahası


benim hayallerim tutsak mı sayılırdı kendi bedenimde

bunun da suçlusu benden başkası olamazdı ya

yüreğim tours'a doğru yol alır, her şeye rağmen

havanın güzelleşeceğini sezip de 

keyiflenen hayvanlara benzer o vakit ruhum

ben de ciğerlerime inceden mutluluk dolu bir hava çekerim

mutluluk, huzur, şans

getirdiği her ne varsa işte

hepsi içimdedir artık 


ben yine ankanın dediklerini düşünür

balzac'ı dinlemeye giderim

zira ondan başkası bana tarif edemeyecektir

bu sözlerin manasını 

ve de biraz dermanını


benim hayalim nedir ki tutsaktır bu dünyada

werther'den aşkı dinlemek mi

yahut da kafka ile beraber baba hasreti çekmek

ne bileyim

bunlardır sanıyorum benim hayallerim 


hafif bir rüzgar okşuyor tenimi şu vakit

sıradan bir akşamüstü diyebilirdim

ankayla tanışana dek

lakin böylesi heyecan kattı ruhuma

bir gizemin içine düşürdü beni

bulunduğum kıyılarda amaçsızlıkla boğuşan bana

akıntılar bir amaç armağan etti 

bir dahaki eylülde görüşmek üzere

indre, rüzgarlar ve de sen

ruhumu canlandırmaya yeten ey yüce akıntı