Alarmla uyandığım bir gün oldu. Nasıl bir manyak hiçbir işi olmadığı bir günde sabah 10’a alarm kurar ki? Neden alarm kurduğumu hatırlamaya çalıştığım bir süreç yaşadım ve sonradan dün gece “Sabah erken kalkacağım, kitap okuyacağım, hayatımı düzene sokacağım.” zırvalıklarını hatırladım. Bunları düşünürken alarmı kapatmak aklıma geldi ve aceleyle alarmı kapattım. Daha sonra hayatımı düzene sokarım diye düşünüp tekrar uykuya daldım.

Büyük bir pişmanlıkla saat öğlen 1 civarında uyandım. Emirhan’a baktım ve hala daha uyuduğunu gördüm. Onu da uyandırma girişimimden sonra çabamın yersiz olduğunu ve akşama kadar uyuyacağını fark edip vazgeçtim. Kalkıp camı açtım ve en sevdiğim olan amber tütsüsünü yaktım. Sigaramı ve telefonumu alıp odadan çıktım. Duşa girmeyi düşünüyordum ancak bunu kahve içtikten sonraya ertelemeye karar verdim. Sigaramı yaktım ve her zamanki gibi sadece kendime değil bütün ev halkına kahve demlemeye başladım. Bugün yine öğleni geçmişti saat ben uyanana kadar. Yine hayatım yoluna girmeyecek ve yine bomboş bir insan olarak varlığımı sürdürecektim. Kendi üstüme çok mu gidiyordum bilmiyorum ama kendimi zorlamazsam hayatımın sonuna kadar işe yaramaz biri olmaktan korkuyorum. En azından sadece plan yapıp gerçekleştirmesem bile bir çabam olması beni rahatlatıyordu.

Kahvemi ve sigaramı içtikten sonra adımın seslenildiğini duydum. “Ala, uyandın mı?” Bu Buse’ydi. “Evet, ne oldu?” diye cevap verdim. Bugün Buse’nin evden çalışma günüymüş. Yeni böyle bir şey ortaya çıktı. Haftanın bir günü işe gitmeyip evden çalışıyorlar. Buna alışmaya çalışıyorum. Çünkü bir önceki gün yarın çalışıyorum diyor ertesi gün sesini duyduğumda anlık olarak geriliyorum.

Buse bana cevap vermek yerine odasından bilgisayarıyla çıktı, salona geldi, sigarasını yaktı. Daha sonra “Yarım saat sonra toplantı olacakmış. Çok sıkıldım bari seninle otururken bekleyeyim.” dedi. Buse’ye kalkıp bir kahve koydum. Biraz sohbet ettikten sonra havlumu aldım ve duşa girdim.

Uzun bir duştan sonra giyinip ıslak saçlarımı taradım. Çok sıkılmıştım. Bir değişikliğe ihtiyacım vardı ve bu değişiklik kesinlikle saçlarımı kesmekti. Sık sık saçlarımı keserim hele biri “Aa, saçların ne kadar da uzamış.” derse içime bir kurt düşer ve huzursuz hissederim. O andan sonra elime geçen ilk fırsatta saçlarımı kesmezsem hep huzursuz olurum ve saçma şeylere sinirlenirim. Bunları düşünürken saçımı biraz fazla kestiğimi fark ettim. Hayal ettiğimden kısa ancak çok da kötü değil. Bir şekilde istediğim hale gelir ne de olsa diyerek odama geçtim. Emirhan uyanmış ve yatakta telefonla oynuyordu. Beni görünce gülümsedi. Atlaya zıplaya yanına gidip kendimi yatağa attım. “Günaydın. Sonunda uyanabildin.” Dedim gülerek. “Bugün ne yapalım?” diye sordu. Düşünmeye başladım.

Sonunda kahvaltı -yani bu kadar geç saatte olunca kahvaltı denmesi yasal mı bilmiyorum ama- yaptık. Bulaşıklar birikti. Bu kadar kısa sürede nasıl bu kadar çok bulaşık birikiyor bilmiyorum ama gerçekten hiç normal değil. Yıkıyoruz tekrar daha da fazla bulaşık çıkıyor ve bu kadar yemek yediğimizi de düşünmüyorum. Umarım bir an önce bulaşık makinesi alırız…

Gece telefon geldi. Arayan Sema’ydı. “Hadi, bugün hep beraber Baranlara gidelim.” dedi. Emirhan’a baktım. Sanırım bu olur demekti. Onayladım ve hemen hazırlandık. Bu gece frigo yiyecektik. Neyse, hayatımı düzene sokma planımı daha düzgün bir güne ertelesem iyi olacak.