Hayatımdan Kesitler, I'i dün kaleme alırken güneş beni adeta selamlıyordu. Şimdi yağmurlu bir Rize sabahında çayımı yudumlarken yazıyorum bu satırları.


Üniversiteye ilk başladığım ve yağmurun aralıksız yağdığı bir pazartesi sabahıydı. Okulun birinci haftası ve ilk dersin hazırlık olduğum için Arapça olması dışında her şey sıradandı. Bir müddet etrafıma bakındım. Yağmura hazırlıksız yakalanmış biri olarak ıslak bir şekilde sınıfa girdim. Hemen peşimden içeri bir adam girdi. Teni siyahtı. Merak ettim kimdi bu? Birden kendini tanıtmaya başladı. Dediklerinden hiçbir şey anlamıyordum. Oysa benim dışımda herkes hayranlıkla kulak kesilmişti adama. Etrafımdakilere ne dediğini sormaya başladım. İçlerinden birisi Mısırdan gelen bir hoca olduğunu ve gramer dersimize gireceğini söyledi. Birden yanımdakine;


“Özür diliyorum. Bir şey söyleyebilir miyim? Bende Arapça sıfır. Buraya sırf Dinler Tarihi'nden akademik düşündüğüm için geldim. Bana yardım eder misiniz?” diyebildim.


Sırayla herkes kendini tanıtmaya başladı. Sıra bana gelince o şaşkın yüz ifademle ben hocaya, hoca bana bakakaldık. Yanımdaki arkadaşın yardımıyla zar zor Arapça bilmediğimi hocaya anlattım. Hoca bu dediklerim karşısında şok olmuştu. Malum, ben hariç herkesin iyi kötü bir Arapça geçmişi vardı. Adamın bana söyledikleri, tavrı beni çok etkiledi. Tabii bu konuda yanımda oturan kişi bana tercüme yapıyordu. Aradan birkaç dakika geçti. Arapça bilmediğim için yanımda oturan arkadaşa sorup ondan yardım almam herkesin dikkatini çekmişti. Ama bir tanesi vardı ki hazırlığı ikinci kez tekrar etmenin verdiği rahatlıkla tüm sorulara Arapça cevap veriyordu. Anlayabilene aşk olsun. Arapçaya olan o anki nefret içeren söylemlerimi bir anlık içimde sakladım. Sessizce, nerden düştüm ben buraya, derken hoca tahtaya Arapça kelimeler yazmaya başladı. Eş anlamlısını Arapça olarak söyleyeceğimiz kelimeler... Aksilik, bir de en öne oturmayı tercih etmiştim. Her ne kadar İlahiyat Fakültesine isteyerek gelmiş olsam da Arapça bambaşka bir dünyaydı benim için. Yanımdakinin yardımıyla bir şeyler söylemeye çalıştım. Olup olmadığı hakkında en ufak bir fikrim dahi yoktu. Arada İngilizceye başvurmadım desem yalan olur. Saatler ilerlemiş, ders bitmişti.


Aklımda ilahiyata ilk geldiğim günün özeti bu şekilde kalmış. Hala düşünür dururum; o zamanlar ne iyi bir Arapça konuşan kişi ne de mükemmel bir öğrenci olabilirdim. Her halime yansımış, işlemiş derin bir mahcubiyetle Arapça bilmeyişimi anlatmaya çalışan bir talebeydim. Evet, Arapça bilenler gibi olamazdım. Rize’de yağmurun dur durak bilmediği bir günde kim bir Arap hocaya derdini yardım alarak anlatabilirdi. Hele Arapça hiç bilmeyişini…


Koşup yakalamak istedim o an kendimi. Ama yakalayamadım. O halim bir anda kaybolup gitmişti. Her ne olursa olsun o günüm tam bir maceraydı. Bir pazartesi günü sınıfın kapısından içeri girmemle hayatım değişmişti. Arapça hocası ve ben... O dersten sonra hep o anki şaşkınlığımın ifadesi kaldı yüzümde. Ne zaman karşılaşsak hep o an geldi aklımıza ve gülüştük. Şimdi Rize’nin hazırlıksız yağmurlarına çantamdan ayırmadığım şemsiyemle karşı durmayı öğrenmenin verdiği rahatlıkla mezun olmaya aylar kala çayımla aynı anda bu satırları bitiriyorum. 


17.05.2021, Arkası yarının ertesi.