sessizce oturdum yanına
ağzımdan tek kelime dökülmedi
dökülemedi
yüzüme bakıp elini uzatışını her düşündüğümde
yeniden yaşıyorum ellerimde
gözlerim en parlak olana takıldı
ağzımdan tek kelime çıkmamışken daha
merhabana bir dörtlük yazıldı aklımda
göğü gördüm gözlerinde
tüm ihtişamıyla duruyordu işte, gözlerinde
avuçlarında bulutlar vardı
saçlarının kıvrımlarında kayboluyordum
ve henüz hala tek kelime dökülmemişti ağzımdan
kokun çarptığında burnuma
göğsümdeki yanma hissi nefesimi kesiyordu
konuşmak bir yana dursun
nefes dahi alamıyordum
şimşekler çakıyordu beynimde
depremler oluyor gönlümde
heyecanımı gizleyemiyordu suratım
hâlâ, tek bir kelime dahi dökülmemişti ağzımdan
dilimin ucunda prangalarından kurtulup koşmak istercesine duruyordu
o ilk merhaba
damarlarımda dolaşan kanın hızını hissediyordum iliklerimde
sirenler çalıyor, kaosa sürükleniyor aklım
kamaşıyor gözlerim ışığından
henüz ilk adımını atmaya çalışan bir bebek
henüz ilk cümlesini kurmaya çalışan bir bebek gibi
o ilk merhabayı dökmeye çalışıyordum dudaklarımdan…
dünya, dünya ne harika bir yerdi böyle
ışıl ışıl, saf maviden gökyüzü
güneş, o hayranlıkla baktığım güneş
tam karşımda bana gülümsüyordu
hayatımın anlamı bulutlar
ilk kez bulutlara bu denli yakındım
evet avuçlarındaydı bulutlar
ve sanki avucuma bir tanesini bırakmak istercesine uzatmıştı elini
büyülenmiş gözlerim şöyle dursun
mucizeler yapboz parçaları gibi oturmuştu yerine
bilinçaltım dahi böylesine güzel bir rüya sunamazdı
aklım böyle bir güzelliği hayal dahi edemezdi
gerçekti işte, gerçek olamayacak gerçekti…
ve o ilk “merhaba” döküldü dudaklarımdan
eli elime değdi,
durdu dünya
durdu zaman…
hayatımın en uzun üç saniyesiydi…