Zaman ne çok şey bırakıyor insana,
Vedalar ve kavuşmalar.
Hep, bir ilk bahar zamanı olsun istedim,
Ulvi aşkımı, ulviyetsiz kollarımda,
İnsan ne çok şey ister Tanrıdan.
Şehirler ne çok şey bırakıyor insanlara,
İnsanlar ne çok şey bırakıyor şehirlerde.
Şimdi film kaplı camında otobüsün,
Gözleri dolu dolu bir adam,
Elinde defteri, kalemi,
Karalıyor durmadan, içindekini.
Kaderi kovalamak nedendir yollarda,
Çalmaz mı kapını kader, dört duvarın içinde,
Vedalar sadece otogarlarda mı olur azizim?
Ayaklarımı uzatsam şöyle vedalara doğru,
Medarı iftiharı İstanbulun boğazında tam,
Kısalır mı ömrümün ceremesi?
Medarı iftiharı Bursanın,
Dağlarında ciğerlerimi doldursam,
Zamansız nefesler ile,
Uzar mı ömrü sisli ciğerlerimin?
Sarı fotoğraflar çekilsek azizim,
Hatıramızda kalmayacak duygular ile,
Öpsem dudağını bir kızıl goncanın,
Uzar mı hatıramızın ömrü?
Aşk, ne çok şey bırakıyor insana azizim,
Aşık olsam, devirsem içimde ki dağları,
Yaksam, kısa hatıraları,
Çiçekleri kurutsam kitaplar arası,
Unutur mu şimdi, şu yürek dediğin arsız?
Yaşamak, nasıl da hiçbir şey bırakmaz insana,
Şu dağlar, şu boğaz, şu sarı fotoğraflar ve aşk olmasa,
Ne kalırdı benden geriye, başka mermer taşlı bir mezardan?
Dönüp bakınca, yaşamak kendi başına,
Nasıl da hiçbir şey bırakmıyor insana...