Telefon çalıyor. Alacaklılar mı, Fırat mı? Sadece küfretmek için arayan biri mi? Açmasam? Açacağım el mecbur. İçinde bulunduğum duruma bakınca telefonu açmama lüksüm yok.


—Alo…

—Murat selamlar.

—Vay Fıratçığım, sesini duyduğuma ne kadar mutlu olduğumu bilemezsin.

—Hadi ya. O kadar mı kötü?

—Sorma…

—İyi iyi. Hazırsan gel yarın, mukaveleyi imzala. Çekimler başlıyor.

—Fırat, canım kardeşim… Ben seks filmlerinde oynamak istemiyorum artık. Şu dönem bir bitsin, sonsuza dek böyle gidecek hali yok. Sanat filmi yapmak istiyorum.

—Haklısın. İrfan abi de Yeşilçam’ın durumundan şikayetçiymiş. “Şu filmi yapalım, sonrasında ben ona en kral sanat filmini çekeceğim.” dedi.

—İrfan abine en son inandığımda evime haciz geldi. Parayı zamanında vermiyor. Bir de üstüne üstlük son işin arasına sapık filmlerden parçalar atmış. Borçlardan dolayı zaten sıkıntım büyük. Sağ olsun artık mahallede dolaşacak bir gram yüzüm de yok. At arabalarına bile yaklaşamıyorum, sen anlıyorsun. Yapılacak iş mi bu ya?

—Bir yanlış anlama olmuş, son kez diyor İrfan abi. Zaten bundan sonra parayı hep sanat filmlerine bağlayacakmış. Bu son film ile sektörde bir ilke imza atacakmış.

—İrfan abinin kendine hayrı yok. Ayrıca çektiği seks filmleri de vasat. İnşaattan adam toplayıp film mi çekilir? Nerede kaldı incelik, zarafet, zevk?

—Adam ona bakmıyor ki. Ekonomi profesörü resmen. Maliyet performans hesabı yapıyor.

—Yahu tamam! Her şeyi geçtim, arada coşuyor, kendi de kareye giriyor. Ne senaryo kalıyor ne motivasyon. Topladığı amelelerden tek farkı kıl yumağı göbeği. Benim nazarımda İrfan denen pezevenk, hırbonun taksiye binenidir.

—Abi sinema sektörü kimlerin eline kalmış...

—Fırat… Kardeşim, sen yine de bunları ona söyleme. Ay sonuna yüklü ödemem var, durumlar çok kötü.

—Baksana, yurt dışını mı düşünsen? İşler ne zaman kötü gitse seni de ecnebi memleketlere kaçma sevdası almıyor mu? Dışarda Tinto Brass adında bir yönetmen varmış. Belki teniniz uyuşur onunla.

—Şakalara bak şakalara… Adamı biliyorum. Kızılırmak sinemasında bir iki filmini gördüm. Dokunuşları iyi.

—Senarist, görüntü yönetmeni, hadi geçtim onu; ışıkçı, sesçi falan lazım olmaz mı buna?

—Olur tabi. Sen başvur işte. Sanatın var, tecrüben var. Ben hep kamera önünde kaldım, işin mutfağına giremedim. Mutfakta bir iki sevişme sahnesi o kadar.

—Güldürmedi Murat, affet.

—Gülecek halimiz olmadığındandır.

—Neyse, ben bir mektup yazayım ona. Neticeyi sana bildiririm.

—Tamamdır. Ben de bir banyoya gireyim, öğleden sonra Firuzağa’ya geçerim. İşin yoksa buluşalım, konuşuruz. Olmadı benim için de bir mektup yazarız Bay Tinto’ya.

—Olur. Ben de Atıf abiye senaryo götürecektim. Oradan geçerim.

—Tamam o zaman, kal sağlıcakla.

—Sen de Murat. Seks filmlerinin unutulacak oyuncusu, sen de sağlıcakla kal…


(Devam edecek)