İltifat almayı herkes çok sever, mutlu eder insanı. Görünüşe ya da fiziksel özelliklere edilen iltifatlara kibarca teşekkür eder, mutlu olurum tabii. Ama beni asıl sevindiren zihnimin beğenilmesi. Zihin ürünlerimin, aklımın zekâmın övülmesi. Bunlar kalıcı diğerleri geçici özellikler gibi geliyordu bana. Halbuki zihin de yani ego da ölümsüz değilmiş.


Zihin; düşüncenin, algılamanın, belleğin, duygunun, isteğin ve düşlemenin bazı birleşimlerinde görünür olan bilincin ve zekânın kolektif görünüşlerini kapsar. Zihin bilinç akışı olarak tanımlanabilir. İnsan beyninin bilinçli süreçlerin tümünü içerir diyor Vikipedi. Yani bir depo. Ve maalesef bizimle birlikte yok olup gidecek bir benlik. 


Öğrendim ki sonsuz olan ruhmuş. Bazıları buna bilinç diyor, bazıları öz diyor. Ama herkes aynı şeyi kastediyor. Ölümsüz olan yanımızı. Ve onun övülmeye, iltifata ihtiyacı yok. Çünkü o parçamız O'ndan geliyor.


Biz o yanımızın farkında değiliz her an. Öyle yaratılmışız. İnsan olmanın fıtratı böyle ama yine de bilincinde olmak önemli. Ölümsüz bir parçamız var O'na dönecek olan. Bunu bilmek, özümsemek bir şeyleri değiştiriyor. Omzumuzdaki yük biraz olsun hafifliyor. Bu insanlık oyunu, bir ömür sürecek ve aslolan kimliğimize geri döneceğiz. O zaman her şeyin geçiciliği gün be gün ortaya çıkıyor.


Ölümün ağırlığı da azalıyor böylece. Tabii hepsi inanç meselesi. Her akla uymuyor olabilir söylediklerim. Ancak her kalbe uyuyordur eminim. Çünkü bu kavranacak bir şeyden çok hissedilebilecek bir şey. Ve evet Tanrı orada. Kalbinizin ortasında. Diyor ya şah damarınızdan daha yakınım diye. Sizi daima seviyor asla yargılamıyor. Hep destekliyor ve sizden hiçbir zaman vazgeçmiyor. İliklerinize kadar bu sevgiyi hissetmenizi dilerim. Ne demişler "Her arayan bulamaz, lakin bulanlar arayanlardır."