“bilmem ki ne olur

en çok olacağını bildiğim ne ise

bilirim en çok o olur”


vücudunda ufak kurak kırmızılıklar sadık’ın

hacmi olduğu kadar bile değil

artık nefesinden gayrı

şişmez göğsü

bir öğretmenden duymuştur insan hakkında

hiçbir işhanesi işlemez düğün günü.


yüzlere bakakalır düşkün düşmüş düşlü gözlere

borç arar borç yüklü bilek tarakları bulur

coğrafyayla birdir kaderi sadık’a göre

üç tarafı hep heplikle kaplı

korlanır yangını mevsimden mevsime

güler fakat gülmez değil

kadınların bacaklarına bakar ayıplar kendini

tanıdığı her kadını haczeder üstündekilerden

uyumak bile alacaklıdır ondan

bin tövbeyle parçalanmıştır düşleri.



bilir sadık hepsini bilir

evrakları vardır yıkayıp yırttığı yıldızları

koşmaları vardır kendine ait çeşme yuvaları

zengindir mutlu olmasına hepimizden zengin

fakat bu hali haczedilememektedir.



-yüksek sesle-

ey sadık, günahkar sadık!

günahların tanrıları uyandırıyor uykusundan

şiirlerinde yedi büyük ayıp

nedir aldıklarımızdan sonra geriye kalan

huzursuz sanrılarından?-



sadık cevapsızdır fakat bilir

sadık bir huya sadıktır tüm dedelerinden gelir

şaşmaz hiçbir olana

binalar ona bilendikçe devrilir



sadık sıkıştırılır

sadık esmerleşmiş bir kelepçeye yazgılıdır

anlar ki cevapları yeterli değildir

yüksek sese doğru yaklaşır



“bilmem ki ne olur

en çok olacağını bildiğim ne ise

bilirim en çok o olur”


sadık günahlardan arınmıştır


-yüksek bir ses bu defa tanrıların mahmur sesinden çoğalır-


haciz bitmiştir

korkunun emsalleri

mahkuma giydirilmiştir.