Son dersteydik, bir an önce bu dersten kurtulup eve dönmek istiyordum (kendi aptallığım sonucunda yapmış olduğum iki büyük hata yüzünden tekrar sınav öğrencileri gibi etüte gitmek zorunda kalmıştım) çünkü başım çatlayacak gibi ağrıyordu, artık göz kapaklarım bana itaat etmiyordu! Başımı, biraz uyuma umuduyla sıraya koydum fakat yaşlı kadını kimse dikkate almadığından sınıfta çok fazla gürültü vardı tabii bu da benim derin uykuya geçmemi engelliyordu. Yarı uyanık gibiydim ve zilin çalmasına daha 20 dakika vardı, bedenimi iyice uykuya vermiştim ki 20 dakikanın sonunda...

"Hera!"

Sanki biri ismimi söylemişti! Bana seslenen kişiye bakmak için gözlerimi açmak istiyordum ama gözlerim bana karşı gelerek açılmıyordu.

"Yeter, kalk zil çaldı!"

Sonunda gözlerimi açmış, çantamı almıştım, sınıftan dışarı çıktığımda soğuk havanın etkisiyle kendime gelmiş ve etütte kimsenin olmadığını fark etmiştim.

Peki ya bana seslenen kimdi?

Etrafıma iyice bakındım ama etütün bahçesinde sadece ben vardım, kolumda duran saate bakmak için elimi kaldırdığımda saatin 16.00 olduğunu gördüm, bu nasıl olurdu etütün kapanmasına 1 saat vardı! Belki uykuluyumdur diye gözlerimi defalarca kapatıp açtım ama gördüğüm saat doğruydu. Birden gök gürlemesiyle yerimden zıpladım, hemen o korkuyla dış kapıya yöneldim. Kapıda güvenlikçi vardı ve bana çok tuhaf bir şekilde bakıyordu ben ise dikkat çekmemek adına hızlı adımlarla kapıdan çıkmaya çalışıyordum.

"Hey sen!"

Evet olmasını istemediğim tek şey! Şimdi bu adama ne diyecektim? dercesine ürkerek arkamı döndüm;

"Bugün pazar, kurs yok. Hem sen nasıl içeri girdin?!"

Adamın dedikleri karşısında beynimden vurulmuşa döndüm, nasıl yani bugün perşembe olması lazım! Ağlamamak için kendimi zor tutarak;

"Nasıl ya bugün perşembe!"

"Bakın! Bugün pazar, normalde

benim de burada olmamam lazım çünkü tatil günüm ama Müdür Bey'in istediği bir takım işleri yapmak için buradayım, peki ya siz?"

Artık cevap veremeyeceğim için koşmaya başladım, şiddetle esen rüzgârı delip geçtiğimden nefes nefese kalmıştım. Bacaklarım bitkin bir halde olan bedenimi taşıyamaz hale gelmişti, kafamı çevirdiğimde yoldan geçen yaşlı bir adam gördüm ve ona bugünün hangi gün olduğunu sorabilirdim ama çok saçma olurdu fakat başka da çarem olduğunu sanmıyorum o yüzden yavaşça adama yaklaştım ve;

"Beyefendi bugün hangi gün?" diye çekinerek sordum.

"Pazar." dedi tok bir ses tonuyla ama bir o kadar da gözleriyle 'Bu kızın sorunu ne?' bakışları atıyordu.

Adama sadece açık kalmış ağızım ve şaşkınlıktan aşılan gözlerimle bakakalmıştım, cidden bu olaylar neyin nesiydi?! 

Birkaç saniye sonra cebimde titreyen telefon, kendime gelmemi sağlamıştı ve arayan annemdi.

"Alo! Anne, tamam tamam hemen geliyorum, kızlarla buluştuk."

Anneme yalan söylemiştim.

Yalan söylemenin vermiş olduğu suçluluk duygusuyla hemen eve gitmek istiyordum, hiç vakit kaybetmeden otobüs durağına doğru ilerledim ve hava çok kapalıydı, resmen bulutlar yağmurun yağacağını önceden haber veriyor gibiydi.

Otobüs beklerken yağmur başlamıştı bile, yanımda şemsiye olmadığı için endişelenmem gerekiyordu fakat buna gerek yoktu çünkü tahminen 35 dakikada eve olacaktım. Gelen otobüsü hiç bekletmeden bindim ve ardından cam kenarına geçip oturdum.

Yol boyunca başımı buğulu cama koymuş yaşadıklarımın gerçekliğini düşünüyordum ki bir dakika ya camdan dışarı baktığım anda hiç ama hiç görmediğim bir yerden geçiyorduk! Yeter artık sadece eve gitmek istiyordum! Emin olmak için ayağa kalktım, şoförün olduğu yere doğru ilerledim...

"Şu an tam olarak neredeyiz?"

"Amsterdam." diye cevap verdi şoför.

Tamam okey ama burada yani şu an tam üstünden geçeceğimiz bir köprü olması lazımdı!

"Ama burada bir köprü..." sözümü bitirmeme fırsat vermeden;

"Ooo! Sen 5 sene önceki köprüyü söylüyorsun, o çoktan yıkıldı!" dedi.

Nasıl yani ben şimdi... Yok ya olamaz!

Olamaz!

Bu olanları artık aklım algılamakta güçlük çekiyordu, şokun etkisi ile ayaklarım beni taşıma görevinden vazgeçerek bükülmüştü ve ben de düşmemek için demirlere tutunarak ayakta kalmaya çalışıyordum;

"İyi misiniz?!"

Birden gözlerim etrafı göremeyeceğim kadar karardı ve ardından soğuk terler dökmeye başladım...

⏱             ⏱             ⏱

Gözlerimi, kulağımı tırmalıyan ses yani başımda ağlayan annemin sesi ile açtığım anda elimde serum, başımda dayanılmaz bir ağrının oluşu tekrar gözlerimi kapatmama neden oluyordu.

"Anne!" susuzluktan kuruyan ağzımdan tek kelime çıkabilmişti.

Annem direkt kafasını kaldırdı ve ağlamaktan kıpkırmızı olan gözlerini silip bana baktı.

"Sonunda! Tanrı sesimi duydu." Galiba uzun bir sürenin ardından ilk defa Tanrı kelimesi ağzından çıkmıştı.

"Ne oldu bana?" dedim etrafıma tuhaf bakışlar atarak.

"Bilmiyorum kızım otobüste bayılmışsın!" dedi annem çaresizce.

"Peki anne hangi yıldayız?" dedim çünkü görmüş olduğum bu hastaneyi ilk defa görüyordum yani ihtimal vermek istemediği o saçma düşünce için sormuştum.

Sorduğum soru karşısında annem bana tuhaf bir şekilde baktı ve belki de kızının deli olduğunu veya travma geçirdiğini düşünmeye başlamıştı eğer öyle düşünüyorsa çok haklıydı.

"Kızım iyi misin? Tabii ki 2024'teyiz!"

İşte son duyduğum cümle karşında gözlerim fal taşı gibi açılmıştı, duyduğum şey doğru olamazdı, yani şimdi ben 'Zamanda yolculuk mu?' yapmıştım! Yok artık bu nasıl mümkün olabilirdi?! Peki nasıl geriye dönecektim yani ne yapmam gerekiyordu?!

"Kızım bir sorun yok değil mi? Yüzün buz kesildi." dedi endişeli gözlerle bana bakarak.

"Yok anne iyiyim sadece biraz dinlenmem gerek." diyerek onu rahatlatmaya çalıştım.

Tabii ya kardeşim! Eğer 5 sene ileriye gittiysem kardeşimin şu an 10 yaşında olması gerekiyordu!..

"Anne kardeşim nerede?"

"Ona meraklanmasın diye bir şey söylemedik, evde şu an kendisi."

"Anne onu acil görmem lazım!"

"Tamam kızım sakin ol, arayalım gelsin."

"Çabuk anne n'olur!"

Annem eline telefonu aldı ve dışarı çıktı. Biraz kafa dinlemek umuduyla gözlerimi kapattım...

"Kızım aradım 15 dakikada burada olur."

Nasıl yani 15 dakikada mı? 

Bu cümle bile zamanda yolculuk yapmış olduğumu kanıtlıyordu çünkü evimize yakın olan tek hastane vardı ama şu an bulduğum hastane değil ve annem kardeşimin 15 dakikada burada olacağını söyliyor.

Beynimde vermiş olduğum savaşı bir kenara bırakarak sadece kendime yaşadıklarımın gerçek olmadığını inandırmaya başladım yoksa annem delirdiğimi düşünmeyecekti, gerçekten delirecektim.

"Tamam anne!" dedim ve gözlerimi kapatıp beynimde dolanan tüm düşünceleri durdurmaya çalıştım.

⏱             ⏱             ⏱

Heyecanlı bekleyişin sonunda kapının çalmasıyla benim kalp atışlarım daha hızlı atmaya başladı, nefes alışverişlerim hızlandı ve resmen heyecandan ölebilirdim. İçeri kardeşim girdi, bu cidden olamazdı! Şu an karşımdaki kız benim kardeşim olamazdı!..

"Abla yeni duydum iyi misin? Bir şeyin yok değil mi?!"

Dilim tutulduğu için konuşamayacak hale geldim...

"Abla iyi misin?"

"Kızım!"

Bulanık görmeye ve sırtımdan soğuk terler dökmeye başladım, nefesim ciğerlerimden güçlükle çıkıyordu...

⏱            ⏱             ⏱

Gözlerimi açtığım anda tekrar otobüsteydim! Nasıl yani bu kadar şey bir rüya olamazdı. Yok cidden olamazdı! Hemen etrafıma bakındım şu an bir köprüden geçiyorduk. Evet ya o bahsettiğim köprü! Ama yine emin olamayarak ayağa kalktım ve şoförün yanına gitmek için ön tarafa yöneldim.

"Hangi gündeyiz?"

Adam bu nasıl saçma bir sorudur dercesi bakarak;

"Perşembe." dedi.

İşte bu! Doğru zamana geldim, peki hangi yıldaydım? Adama bunu soramazdım o yüzden başka bir şey düşünmem gerekiyordu.

"Gazete!" Evet bu! Ama nereden bulabilirim? Otobüse biraz göz gezdirdikten sonra gazete okuyan bir kadın gördüm hemen kadına doğru gittim.

"Affedersiniz. Gazetenize bir bakabilir miyim?"

"Evet buyrun." dedi kadın tatlı bir gülümseme ile.

Kadının elinden gazeteyi aldığım gibi ilk olarak tarihe baktım.

"10 Ekim 2019"

Derin bir oh çekerek biraz da olsa rahatladım çünkü doğru zamandaydım, yerime oturdum ve acaba saat kaç diye düşünüp saate baktım, 17.30 doğru saat! Fakat nasıl geleceğe gitmiştim? Bir an cebimde titreyen telefon ile yerimden zıpladım.

"Alo! Anne, evet etütten çıktım, 10 dakikada oradayım."

Biraz telefonla oyalanmaya başladım, ana ekranda bir mesajım vardı hem de gizli bir numaradan!

Gergin bir şekilde mesajı açtım;

"Az önce olanlardan haberim var. Senin çözümün bende, yakında görüşeceğiz!.."

Mesajı okuyup telefon ekranına bakakaldım. Bunu atan kimdi ve ne biliyordu? Beni nereden tanıyordu? Aklımdaki bir sürü soru ile baş ağrım daha beter bir hal aldı ama neyse ki evime yaklaşmıştım, düğmeye basıp ayağa kalktım. Otobüsten indim ve eve doğru yol aldım. Eve geldiğimde annem;

"Neden bu kadar geç kaldın?" diyerek lafa girdi

"Özür dilerim anne."

"Tamam önemli değil sadece senin için endişelendim ve görüyorum ki haklıyım bu hal ne? Sabah şemsiye almadın mı yanına?"

"Unutmuşum maalesef."

Odama geçip sırılsıklam olan kıyafetlerimi değiştirdim, vücudumu tüm günün yorgunluğunu alacak olan tek şeye yani yatağıma bıraktım. Telefonu elime aldığımda saat 18.00'dı hadi diyelim 17.00'de etütten çıkmam olsa yarım saat otobüs durağına gitmem, bir yarım saat de yol sürerse tam 18.00'da evde olacaktım ve oldum. Tamam bunlar çok mantıklı ama o yaşadıklarım geleceğe gitmem, bayılmam, hastanede gözlerimi açmam bunların hiçbiri mantıklı değil! Bence uyumalıyım yoksa kafayı yiyebilirim! Uyumak için telefonu kapatmam ile titremesi bir oldu. Yine o gizli numaradan mesaj gelmişti. Önce duraksadım açıp açmamak arasında gidip geldim ama açtım;

"Bu olaylardan kimsenin haberi OLMASIN!!!"

Bu da neydi şimdi? Kimdi bu? Cevap vermeli miyim yoksa vermemeli miyim? Ya da arasa mıydım? Bence mesaj daha iyiydi ama ne yazacaktım? İlk olarak kim olduğunu sorarak başlamalıyım.

"KİMSİN SEN?!!"

Mesajım gitmiyordu! Defalarca denedim, neden gitmiyordu? Bu sefer arayacaktım.

"BU NUMARA KULLANILMAMAKTADIR!"

Nasıl?!

Telefonum tekrar titredi, yine mesaj gelmişti az önce mesaj atamadığım ve arayamadığım numaradan!

"BANA ULAŞAMAZSIN BOŞUNA UĞRAŞMA!"

Telefonu kapattım ve uzanıp uyumaya çalıştım yoksa kafayı yiyecektim. Umarım uyandığımda bunların hiçbiri yaşanmamış olur!

💎            💎               💎

Dakikalardır çalan telefonumun zil sesini artık daha fazla görmezden gelemezdim, elimi yatağımın yanında duran komodinin üzerindeki telefonuma uzattım, arayan Annie.

"Efendim. Ne! Sen ciddi misin? Nasıl ya ben kapatmadım! Emin misin? Of! Tamam ben bir şeyler yapmaya çalışırım sonra konuşuruz."

İlk bölümün sonuna gelmiş bulunmaktasın ve buraya kadar okuduğun için çok teşekkür ederim. 💎 Lütfen okurken oy atmayı unutma...💜