Hermeneutik ( Yorum Bilim )


Önsöz

           Hermeneutik, aslında varoluşsal bir düşüncenin özüdür. Geçmişten günümüze silsile halinde gelen ve mitolojik unsurları içinde barındırarak günümüzde farklı hallere bürünen, muhtemelen gelecek yıllarda da farklı bir şekilde karşımıza çıkacak olan “hermeneutik” her alanda karşımıza çıkar.


           İlk başta bize uzak gibi görünen bu kelime; “söylemek, anlamak, ifade etmek” anlamına gelir. Yani bir şey isterken bile Hermeneutik’ten yararlanırız. Bunun yanında birçok bilim insanı, edebiyatçı, filozof, şair, tarihçi yorumbilimden faydalanmıştır. Bir metni veya her hangi bir şeyi anlamak istiyorsak ‘hermeneutik’ hemen karşımıza çıkar. Bir ormana baktığımız zaman orada sadece ağaç değil de hayatın kendisini görüyorsak, ormanı yorumladığımız içindir. Bir nesne sadece bir nesne değildir. Daha doğrusu bir şey sadece bir şey değildir. Bir şeyin içine koskoca bir dünya sığdırabiliriz. Ve bu bir şey başkası için de farklı bir şey olur. Bir tablonun ya da metnin bir tek anlamı yoktur. Tabloya kaç kişi baktıysa ya da metni kaç kişi okuduysa o kadar anlam çıkarabiliriz. İş bizim hayal gücümüze kalmıştır. Kısacası “hermeneutik” hayatın bize gösterdiği yolu farklı bir şekilde algılatan ince çizgidir.


















Giriş

            Hermeneutik; (Yorumbilim) Yunanca ‘hermenuien’,‘hermeneia’ ve ‘hermeneus’ kelimeleriyle aynı kökten olup, anlamı ‘söylemek’, ‘ifade etmek’, ‘anlamak’ ve ‘açıklamak’ anlamını ifade eder.


           Hermeneutik karşımıza ilk olarak Hermes ile Yunan Mitolojisi’nde çıkar. Zeus ve Maia’nın oğlu olan Hermes Tanrı ile insanlar arasında bir aracıdır. Hermes lir ustasıdır. Bunun yanında ‘notaları’, ‘astronomiyi’ ve ‘zarı’ icad ettiği söylenir. Hermes çok akıllı ve kurnaz bir Tanrıdır. Kurnaz olduğu için kumarbazların Tanrısı olarak da anılır. Hermes; Roma Mitolojisi’nde Merkür, Mısır Mitolojisi’nde Toth ve İslam Mitolojisi’nde İdris Peygamber olarak kendine yer bulur. Hermes, Merkür’ün; insanlarla iletişim kurması, kumarbazlık ve hırsızların koruyucusu olması yönüyle, Toth ve İdris’in ise yazı yazması yönüyle benzerlik taşır.


          Hermeneutik; metnin içindeki bir anahtardır. Bir metin okunur ve o metinden anlaşılanlar yorumlanır. Ama bir metnin derin anlamı da olacağı için ‘hermeneutik’ metnin derin anlamı için kullanılır. Metin bize gelmeden önce yazarın düşünce yorumundan süzülerek yazıya dökülür, insanlar da metinden faydalanarak kendi düşünceleri ile yorumlar.


          Önce düşünce vardır. Ardından düşüncenin yorumlanması gelir ve en son söze/yazıya dökülür. Daha sonra sözü/yazıyı okuyan/dinleyen önce yorumlar ve ardından anlamlandırarak dimağına yerleştirir.


   Düşünce > yorum (birinci kişi) > söz/yazı > yorum (ikinci kişi) > anlama 




         Burada görüldüğü gibi yorumun iki hali vardır. Bunlardan ilki birinci kişinin yorumu, ikincisi ise ikinci kişinin yorumudur. Düşünce söz veya yazıya dökülmeden önce bir yorumdan geçer ve bu ilk yorum olur daha sonra bu söz veya yazının muhatabı olan kişide bu söz veya yazıyı anlamak için kendince yorumlar ve anlar, bu da ikinci yorum olur. Örneğin kutsal kitapların yorumlanması ikinci yorum olur. Çünkü ilk yorumu kitapları yazan Tanrı, kişi veya kişiler yapmıştır. Hermeneutik kavramının aslında salt bir anlamı ya da işlevi yoktur. Her alanda karşımıza çıkacağı gibi bu karşımıza çıkışlar farklı şekillerde olacaktır.


          “Hermeneutik kavramının edebiyattaki yeri, Platon’un diyaloğu Phaidros1[1] ile başlar. Platon diyaloğunda Sokrates, bir tür aracı olan Asklepios’a sanatından ötürü özendiğini söyler. Asklepios onun gözünde bir yorumcudur. Şariler ise tanrıların sözcüsünden başka bir şey değildir, “her biri kendisine sahip olanla doludur”. [2]


      Hermeneutik ilk kez Sofistler tarafından ünlü ozanların deyişlerini yorumlama yöntemi olarak kullanılmıştır. Sofistlerin kullandığı bu yöntem, henüz belirgin bir anlam ya da anlama teorisi olmaktan uzak olsa da, uzaktaki bir şeyin yakına getirilerek yabancılığın aşılması, yani, ‘bir zamanlar’ ile ‘şimdi’ arasında bir köprü kurulması probleminin doğuşuna işaret ettiği için bir hermeneutik formudur. Hermeneutik 17.yy’a kadar dinsel alanlarda kullanıldı. Dini kitapların yorumlanmaya ihtiyacı vardı ve bu yüzden dini kitapları yorumlamak için hermeneutikten yararlanılmıştır.


  Martin Luther’in İncil’i yorumlaması ve İncilden yeni bir şeyler ortaya koyması Hermeneutik’in din bağlamında kullanılma örneklerindendir. Her ne kadar kavramsal bağlamda bilinmese de var oluşuyla ve insan zihnini etkilemesiyle hermeneutik dünya tarihinde ve görüldüğü üzere dinlerin gelişmesinde ve şekillenmesinde etki sahibi olmuştur. Bilindiği üzere Martin Luther’in bu hareketinden sonra Protestanlık mezhebi doğmuş ve Hristiyanlık dini boyut kazanmıştır.


  Hermeneutik; mitoloji ve teolojinin yanı sıra hukuk alanında da kullanıldı. Hukuk alanında kullanılmasının nedeni ise toplum düzenini sağlayan anayasaların ya da kuralların net anlaşılmasını sağlamak içindir. Eğer bir kuralda/yasada anlaşılmazlık durumu olursa bu toplum düzeni açısından sıkıntı doğururdu. Bu yüzden toplumda oluşacak herhangi bir sıkıntının yasalardan/kurallardan dolayı olmaması için yorum bilgisinden yararlanarak; açık, anlaşılır ve net kurallar koyulması sağlanmıştır. Bu sayede toplumda herhangi bir karışıklık en azından yasa düzeyinde engellenebilmiştir. 


  Hermeneutik’in toplum ve insan üzerindeki gerekliliği nedeniyle varlık göstermediği alan neredeyse yoktu. Mitoloji, teoloji ve hukuk alanından sonra; Edebiyat, Psikoloji gibi alanlara da girmeye başladı. Hermeneutik Edebiyat alanına terimsel bağlamda 17. yy’da Strassburg’lu ilahiyatçı J. Gonrad Dannhauer tarafından sokulmuştur. Gonrad Hitabet derslerinde “Hermeneutica” terimini kullanmış ve böylece Hermeneutik, Edebiyat alanında görülmüş oldu. Gonrad derslerinde kullandığı bu terim için; Aristo’nun Peri Hermenias [3] adlı eserinden yararlandığını söyler. Hermeneutik’ten sonra okur bir edebi metnin derin anlamına inmeye çalışıyor ve o metni daha çerçeveli açıklayabiliyordu. Bunun yanında yazarın ne demek istediğine bir nebze de olsa yaklaşmış oluyordu. Bu açıdan edebiyat alanına büyük hizmeti olan Hermeneutik okurun okuma ve anlama seviyesini artırmış oldu.


  Aydınlanma Çağı ile birlikte Hermeneutik kendi yönünü bulmaya başladı. Bunu Christian Wolf’a (1679-1754) borçluyuz. Wolf; yorumlamayı yalın bir gerçeklik temeline dayandırarak Hermeneutik’e yön verdi. Wolf her şeyi Tanrıya bağlayan ve yaşanılanları “yeterli bir sebebe” [4] dayandıran Wolf Hermeneutik’i yalın bir gerçeklik temeline dayandırmış oldu. Bu sayede Hermeneutik eskiye nazaran daha belirgin bir şekilde gelişimini devam ettirdi. Yorumbilim gelişimini Wolf’un felsefe alanında yaptığı çalışmalara ve felsefi düşüncesine borçludur. Wolf’un devamında Schleiermacher (1768-1834) Yorumbilim’i sistemleştirerek gelişimine katkıda bulunur.


         Düşüncesinin merkezinde din bulunan Schleiermacher için en önemli problem, aklı olduğu kadar gönlü de tatmin edecek bir gerçeklik anlayışına ulaşmak olmuştur. O, bu konuda Kant, Fichte, Schelling ve Spinoza'nın görüşlerinden yararlanarak “eklektik” [5] bir sistem oluşturur. Düşüncesinin temelinde dinin olması ve aynı zamanda varlığı dinsel bir açıdan anlamaya çalışarak Tanrıya dayandırması, onu öz arayışına itmiştir. Yüreğe de önem vermesi Schleiermacher’i romantik bir filozof yapar. Schleiermacher anlamyı; konuşmanın ters yüz edilmiş hali olarak görür ve böylece yorumlamacılığı “gramerin ve kompozisyonun ters yüz edilmesi” olarak tanımlar. Romantik bir filozof olan Schleiermacher farklı bir açıdan bakar ve yazarın yorumundan çok metne ve dile önem verir.


             Bunun yanında Schleiermacher’in yaptığı çalışmalar ondan sonra gelenleri etkiler. Bunda elbette Yorumbilim’i sistemleştiren biri olmasının etkisi var. Dolayısıyla yeni tarzların oluşumuna da katkısı olmuştur. “Szondi, Schleiermacher’in böylece Pozitivizmi aştığını ve yorumlamacılığı eleştirinin bir aracı olarak gördüğünü belirtir.” [6]


           Schleirmacher’den sonra sırasıyla Dilthey (1833-1911), Martin Heidegger (1889-1976) ve Gadamer (1900-2002) gelir.


         Dilthey doğa biliminin başarıları karşısında, insan bilimlerindeki gelişmeyi açıklayabilmek için tarihselcilik ile yaşam felsefesinden kimi öğeleri bir araya getirerek, tarihin insan yaşamını anlamada anahtar olduğu inancıyla, insan bireylerinin ve toplumların ancak tarihsel bir çerçeve içinde anlaşılabileceğini öne sürmüş ve dolayısıyla, temelde tarihe ilişkin araştırmayla bu araştırmanın uygun yöntemleri üzerinde durmuştur . Dilthey kendi ve kendinden önceki dönemlerin tarih anlayışlarını tarihi yalnızca yaşadıkları dönem açısından ele aldığından eksik bulmuştur. Alman Tarih okulu da dahil dönemin tarih anlayışları yaşanılan çağın değerlerine göre tarihi temellendirmiştir. Bu anlayış insan yaşamını göz ardı eder. Dilthey'e göre tarih bir bütün olarak ele alınmalıdır. O doğa bilimleriyle tarihsel bilginin farkını açıklamayı amaçlar ve tarihsel bilginin eleştirisini yapmaya çalışır. Kendi yaşantımız başkalarının yaşantısıyla aydınlanır diyen Dilthey;

“Anlamak, beni sen içinde yeniden bulmaktır; düşünce kendini bağıntının daima daha yüksek basamaklarında yeniden bulur; düşüncenin bende, sende, bir topluluğun her öznesinde, kültürün her sisteminde ve nihayet düşüncenin evrenselliğindeki bu kendiliği, manevi bilimlerdeki farklı başarıların birlikte etkisini mümkün kılar.”[7] der 


        Yaptığı bu çalışmaların yanında; Schleirmacher’in modern Yorumbilim’in başlatıcısı olarak tanınmasına vesile olan biyografi çalışmasını da yapar. Ayrıca Yorumbilim’in gelişimi üzerine yaptığı çalışmalar ve saptamalar yapar. Dilthey Yorumbilim’i estetik anlama, yüksek anlama ve nüfuz etme gibi yeni kavramlar açısından ele alır. Dilthey Schleirmacher’in psikolojik yorumlamalarını fark eder ve bunu kendi bilgisiyle sentezleyerek Yorumbilim’in önemli kişileri arasına girmiştir.


     Heidegger ise yorumcu bir filozoftur. Yazdığı eserler etkili ve ses getirir nitelikte eserlerdir. Özellikle de Varlık ve Zaman (1927) adlı eseri hermeneutik alanında ses getirir. İnsan, varoluşun ortasına öylece, orada bir varlık olarak (Dasein) atılmıştır. Bu bir tercih ya da seçimin sonucu değildir. Ve insan, bu bırakılmışlık içinde tercihler ve seçimleriyle kendi yaşamını ileriye doğru kurar. Burada zorunlu bir özgürlük deneyimi söz konusudur. İnsan kendi varlığını gerçekleştirmek üzere sürekli seçimler ve tercihler yapmak durumundadır, yani özgürlüğünü gerçekleştirmek zorundadır. Ayrıca bu eser yorumcu bir fenomenoloji denemesidir. Anlama süreci, kilitli bir metnin anahtarını çevirmek ve içindeki sabit mesajı ortaya çıkarmak değil, varlığın ta kendisidir. Anlama, varoluşsal bir şeydir, yani anlarken varoluşun imkanlarından haberdar olan insanın bir temel özelliğidir.


  Bir şeyin bir şey olarak yorumlanması, bizim şeyleri “bizatihi” değil, bizim kendi dünyamıza özgü anlayışımızla bir şey olarak görmemizdir. Heidegger bunu çeşitli örneklerle somutlaştırarak; bir orman, oduncu için kesilecek odun; emlakçı tarafından değerli satılık bir mülk; gezgin için dinlenilecek bir yer ve sevgililer içinse sevişip gölgesinde yatılacak bir yer olarak görünür.


Gadamer (1900-2002) Heidegger’in izinde yürür ve Dilthey’e karşı çıkar. Gadamer’e göre “anlamanın genel yapısı, tarihi anlamada somut haline ulaşır.” Hakikat ve Yöntem en etkili eserleri arasındadır ve bu eserinde;

“hakikatin sanat deneyiminden çıkartılmasıdan hareketle manevi bilimlerdeki “anlama” konusunu ele alır ve hermeneutiğin ontolojik bir dönüşümünü, dil izleğinde gerçekleştirir.” [8]

Manevi bilimlerde yalnız bilgi değil hakikat de temellendirmede ölçüdür. Buradaki anlama süreci, var olanın tanımlanmasıyla gerçekleşir ve hayat bilgisinden kaynaklanan ve dil denen araçta oluşan bir bilgiyi gerektirir. Dil ve düşünce doğası gereği iç içedir; dünya deneyiminin dilselliği, var olanı tanımaktan önde gider. Gadamer hermeneutiği, anlama eyleminin evrensel başlangıcı olarak görür çünkü insanın dünyayla ilişkisi dile ve anlamaya bağlıdır. gadamer edebiyat alanında yorumbilime önemli katkılar sunmuştur. Bununla birlikte: oyun niteliği üzerine, oyunun seyirciyi gerektirdiğini, onlarında oyunun katılımcıları olduğunu belirtir. İllüzyonu kırıp okuyucuyu birlikte düşünmeye davet etmenin tiyatro örneğinde olduğu gibi eserle okuyucu arasındaki mesafeyi kaldırmanın edebiyatın genel eğilimi olduğunu vurgular.


        Gadamer ile birlikte yorumbilim teknik açıdan gelişimini devam ettirmiştir. Bu alanda yapılan çalışmalarda Gadamer’in eserleri ana kaynak olarak alınmaya başlanmıştır ve araştırmacıların esin kaynağı olmuştur.




İnsan konuşması, açığa çıkardığından çok daha fazla şeyi gizler; tanımladığından çok daha fazla şeyi muğlaklaştırır; ilişkilendirdiğinden çok daha fazla şeyi birbirinden koparır.”

John Zerzan






Sonuç

          Hermeneutik geçmişten günümüze hayatımızda yer bulmuştur ve bundan sonra da bulunmaya devam edecektir. Çünkü insanlık yorumlama ve anlama isteğini hiçbir zaman kaybetmeyecektir.


         İnsanlık, doğası gereği yorum ve anlama ihtiyacı hisseder. Eğer anlama ve yorumlama gücü olmazsa ya da zayıf olursa doğada yaşama tutunmak zor olacaktır. Bu yüzden de insanın yaşamını devam ettirme şansı azalacaktır. Hermeneutik sadece bir kuram ya da herhangi bir şeyle sınırlı olan kelime değildir. Tam dersi; yaşamı, sanatı, insanı ve dolaylı olarak doğayı etkileyen bir düşünme çabasıdır. Doğaya, sanata ve insana anlamlı bir şekilde bakıyorsak bu hermeneutik ile özdeşleşmektendir.



            Hermeneutik terimsel anlamda bilinmediği veya kullanılmadığı yıllarda da düşünce açısından var olmuştur. Kelime olarak hayatımıza girdiğinde ise daha sistemli olmuştur. Kullanıldığı ilk yıllardan günümüze birçok alanda hayatımızı etkileyerek gelimini devam ettiren hermeneutik gelecek yıllarda da varlığını koruyacaktır.






Kaynakça



[1] 1 Phaidros: Sokrates ve Phaidros olmak üzere iki kişinin konuşturulduğu eser, Şölen (Symynosion) diyalogunun devamı olup, konusu güzellik ve aşk üstünedir.

[2] Gürsel Aytaç, Genel Edebiyat Bilimi, say yay., İstanbul

[3] Peri Hermenias; Aristo’nun düşünce ve önerme üzerine yazdığı felsefi eser.   

[4] Leibzig felsefesi bkz.

[5] Sanatsal dizgelerden alınan öğelerin yeni bir dizge içinde yeniden kullanılmasıdır.

[6] Gürsel, AYTAÇ, Genel Edebiyat Bilimi, say yay., İstanbul s.142  

[7] Gürsel AYTAÇ, Genel Edebiyat Bilimi, say yay., İstanbul

[8] Gürsel AYTAÇ, Genel Edebiyat Bilimi, say yay., İstanbul