Tüm bunların hepsi özlemden oluyor. Zamana ilişkin olan özlem. Değişim ve zamanı bir madalyonun iki yüzü gibi düşünecek olursak, zamanla değişene ayak uyduramamak, kabul edememek ve her daim geçmişi yeniden şimdiki anda yaratmak istemek. Şimdiki anı, geçmişle yeniden örmek isteyişimiz aslında özlem. Hayatın ilmek ilmek kendini ördüğü bu akışa baş kaldırmak. Ancak sığ, çizgilerini silememiş bir zihinle. Yeni olan, tadına varılmayan, taze olan yoktur özlemin içinde. Zihnin bildiği düzeni sürdürmek isteyişi ne kadar matah olabilirse, bir duygu olarak özlem de o kadar övülebilir ya da yerilebilir. Belki de sadece izlenebilir. Özlem duygusunun sadece kendisine -kime, neden olduğu önemsiz- öylece bakılabilir. Bu tavır, benim şu günleri atlatmama ancak yardımcı olabilir. Atlatmak bile demiyorum, kendim için gerekli gördüğüm sadece bu. Öylece bakmak. Gelip geçen her hisse, gökyüzündeki bulutları izlercesine yaklaşmak. Gelip geçici olduğunu bildiğim duygu ve düşüncelerime nasıl güvenebilirim? "Nasıl" sorusunu sormam bile güvenme isteğimden geliyor. Mutlaka güveneceğim ama nasıl? Nasılı şimdi önemsiz. Duygu ve düşüncelerime bir ağacın kökleri gibi davranmak beni bir dairenin etrafında dönüyor gibi hissettiriyor. Sürekli aynı yollardan geçiyor ve sonu gelmeyen bir yolculuk yapıyorum. Şimdi o çizgiyi bırakma vakti. Taze bir yaşam için çizgiler geride kalmalı. Farklı olan, anda ilk kez deneyimlendiğinde kendine bir çizgi oluşturmaz. Daha önce tadılmamış her an yenidir ve yeni olan istikrarını sürdürmediği takdirde eskimez. Dolayısıyla çizgi oluşturmaz. Sürekli devinip durur. Devingen bir çizgiydi daha önce istediğim. Şimdiyse söylediğim "belki çizgiler yoktur." İşte özlem, bu yokluk ihtimalinin içine dahildir. Ne olacağımın kararına varmak için önce ne olduğumu bilmem gerekir. Özlem, gelip geçici de olsa şu anda bana kendimi anlatıyor. Rahatsız olmaya başlayan "sahte benlik" bu duygu. Eskiyi özlüyor o sahte olan. Bunları düşünmeyen ve duygularından ibaret olduğunu zanneden bir Toprak'ı. Hiçbir zaman sahip olmadığım ve olamayacağım şeylere, "belki bir gün sahip olurum" umudunu özlüyor. Zihnime iyi gelecek olan, ihtiyacım olduğunu düşündüğüm şeyleri, kendi içimde bulup ortaya çıkarmaktır. Sevginin özü de bende, yaşamın da. İnsan kendini nasıl sever, ben bilmiyorum. Ancak istediğim, kendimi öyle bir sevmek ki yaşamın kendisiyle de bu sevgi haliyle bağ kurmak.