"Sevgili Hiç Kimse,

Beklemiyordun değil mi? Açıkçası ben hem bekliyor hem de beklemiyordum. İçten içe biliyordum bir şeyleri. Hep öyle olur zaten, insan bilir. Doğası bu, ne yapsın? İstemiyorum ben bu satırları yazmak galiba. Galiba. Ama yazmalıyım. Yazmazsam olmaz. İçimde kalan, boğazımda yer edinen bu acının vücudumu terk etmesi lazım. Çok sıkıldım artık ondan.


Yazmaya nasıl devam ederim bilmiyorum. Ya ben bıraksam çok ayıp olur mu ya? Satırlar kendi yolunu bulur zaten sayfanın sonuna doğru. Hep gittikleri yol. Olmaz mı? Olmaz değil mi? Tamam be, ben tutarım ellerinden aman. Nedir ki yani?


Bak, nasıl çabalıyorum. Çabalıyorum. Bu satırları bitirdikten sonra çıkıp dışarıda çabalayacağım biraz da. Önce otları sökeceğim. Sonra ağaçları budarım belki, sularım bir de. Sonra... Sonra ne yapacağımdan tam emin değilim. Ama bir yerlerden başlamış olurum. Sen de bunu isterdin değil mi? İsterdin bence. Çok işim var. Çok bekledim. Artık bahçeyi böyle görmek istemiyorum. Seni de bırakasım yok ama hiç. Bir yanım sende, seninle kalacak hep. Mutsuz bir yanım olacak ama ben o yanımı da özleyeceğim. O da benim sonuçta. İnsan kendinden kopar mı hiç? Benim beni bırakmam gerekiyor sanırım. Bak, bir kış bitiyor, bir bahar başlıyor. Temizleyeyim şu örümcek ağlarını hayatımdan. Hem gerçek hem de mecazi anlamda. Haha.


Eskisi gibi olmayacak, biliyorum. İstesem de olamaz. O insanlar yok artık hayatta. Bir ben varım. Ama sırf onlar yok diye başkaları da olmasın mı? Kalıcı birilerine gerek yok. Öyle arada bir ses duyayım aşağıdan gelen mesela. Bir çocuk koştursun ya da ne bileyim, birileri şu elmalardan çalmaya çalışsın, sonra ben onları yakalayayım. Kızacağımı sansınlar ama sonra ben de kopartayım bir elma. Şu akıntıda yıkayalım elmaları, beraber yiyelim. Elmaların bir tadı olsun. Bahçenin bir kokusu olsun. Eskisi gibi olmasın. Eski koku gelirse yapamam. Yeni olsun. Tamam, kabul, arada yine eskiyi özlerim ama gidemiyorum eskiye. Çok istiyorum ama olmuyor. Gidebileceğim tek yöne doğru gidiyorum. İstesem de istemesem de...


Hep ben sana yazdım. Olur da bir gün yazmak istersen bana adresim belli. Hatta uğra, otur, bir çayımı iç. Ama gel. Ne olursun gel. Bütün kötülükleri sana yazdım. İçimden attığım bütün zehir senin kanında. Bir gün çık gel. Ben burada olacağım. Değilsem bile şehre kadar inmişimdir, bekle biraz. Bir elma kopar. Ayaklarını suya sok. Soğuk olur. Sonra geç bir gölgeye. Ver sırtını bir ağaç gövdesine göğe bak. Bulutları seyret. Bulut yoksa gökyüzünü seyret. Ayı görmeye çalış. Bazen gündüz de gösterir kendini. Utangaçtır ama. Bir kitap oku beklerken. Ömer Hayyam olur, Oğuz Atay olur, Marguirete Duras olur. Ya tamam Cin Ali oku, o da olur. Ya da boş ver, sırtın ağaçta hayaller kur. Düşün: Bir çocuk koşuyor sana doğru. Ayakları çıplak çimleri eze eze geliyor sana doğru. Yüzünde bir gülüş ama nasıl gülüş... Bütün dişlerini görüyorsun. Bütün çürüklerini. Çocuk işte, umursamıyor. Gülüyor. Gülüyor. Bütün ciğerleriyle gülüyor. Gülüşünü gövdesinin her bir yanında hissediyor. Daha bilmiyor ama mutluluk o gülüş. Mutluluğu acıyla beraber öğreniriz. Biri olmadan diğerinin tadı olmaz ya hani, o yüzden. Neyse, bırak acıları sen şimdi, tut o çocuğu, havaya at. Aman ha, çok yukarı değil. Sonra yuvarla çimenlerde. Üzerine yeşillik at biraz. Gözlerini yeşillik kaplasın. Bir çocuğun gözlerini bir tek yeşil çimen kaplasın. Ağlayacaksa mutluluktan ağlasın. Ağlamasın deme. Gözyaşı bu mutlaka akmalı. Akmayan gözyaşı acı olur.


Mutlu günlerin hayalini kur. Hatta gel beraber kuralım. Bir şeyler yıkılmasın. Bilirim her son bir sondur. Başlangıç tekrar olmaz ama yeni bir şeyler kurulamaz mı? Kurulur elbet. Kurulsun yeni şeyler yalnız çok gerekiyorsa yıkılsın, ama hayaller değil, her şeyin başlangıcı kadar sonu da vardır. Tehlikeli olan yarım kalmışlıklardır. Yarım kalmalar bitsin. Evet. Tamam, doğru, o yüzden bu mektubu yazıyorum. Yarım kalmasın diye. Çok korkuyorum ama. Ya bitince daha kötü hissedersem diye. İnsan başlangıçtan da bitişten de korkar mı ya?


Çok yoruluyorum ben. Korkmaktan yoruluyorum. Korkuyu her an gövdemin içinde hayatıma ortak taşımaktan yoruluyorum. Başlangıç ve bitiş gerek. Hayallere kapılmamak gerek. Korkulardan yoruluyorum ama hayaller de beni en az onlar kadar etkiliyor. O kadar nefret edilesi hisler olmadıklarından yırtıyorlar. Bak mesela, az önce bir çocuk güldürdüm hayalimde. Pardon, senin hayalinde ama şimdi övgünün azıcığını alabilir miyim? Teşekkür ederim.


Hayaller, hayaller. Tehlikeli şeyler. Korku, hayal, yaşam üçgeninde bir köşeden bir köşeye savruluyorum. Sanırım sıradaki durak "yaşam." Karşı koyabileceğim ya da yön verebileceğim bir şey değil. Bunu uzun zamandır biliyorum. Ama akıntısında sürüklenecek de değilim. Bir bahçem var bakmam gereken. Ağaçlar var. Bir ev var.

Evet, bir ev var. Her bir taşı üzüntü dolu bu ev, var. Ona da iyi bakmalıyım. Üzerine bir şeyler koymadan alttakini geçiremem. Zaman bazı şeylere yetmez. Zamanın bizimle hiç işi yok ki zaten. Hiç de olmadı. Zamanın umurunda değiliz. Böylesine değişken ve bilinmez bir şey için biz yalnızca akıntıda ki... Neyiz? Bizim akıntıda olduğumuzun farkında bile değil zaman, sana söyleyeyim. Sadece biraz varız ve bir şeyler yapıyoruz. Neyi, nasıl, neden yaptığımızı biz de tam bilmiyoruz ama yapıyoruz. Varlık sorunu çok yorucu olunca da yokluğa geçiyoruz. Unutulunca da bitiyoruz işte. Biraz vardık, sonra yok.


Ah, neler söylüyorum? Neydi amacım, neler yaptım? Var olmanın dayanılmaz düşünceleri vuruyor işte ister istemez. Ben sana veda etmeye çalışıyordum. İstemeyince konu nerelere nerelere gitti bak görüyor musun? İstemiyorum ama yine de yapacağım. Yaşam gibi. İstemiyorum ama yaşıyorum. Bütün bunların nedenini nasılını sorma şimdi, yoksa bitiremem. Bitirmek gerekiyordu hatırlarsan.


Ah Hiç Kimse, seni nasıl özleyeceğim bir bilsen. Beni merak etmeye kalkma. Ben hep buralarda olacağım. Bir rüya gördüm. Gülüyordum.


Hoşça kal Hiç Kimse."