Tutunacak bir daldı işin başında ve oldukça da yeniydi. Onu düşünmek, seyretmek dertlerimi unutmamı sağlıyordu. Gizemini çözmeye çalışmak bir bulmacaydı adeta. Bu bir eğlenceydi önceleri. Hayat, boynuma asılıp beni düşürmeye çalıştığında gözlerim hemen onu arar ve beni kurtarırdı bu karabasan ömrümden. Başka başka sorunlar, düğümler çözülmeye başlardı avuçlarımda ve gülümserdim. Sonra işler sarpa sarmaya başladı. Böyle büyük bir tuzağa düşeceğimi bilemedim. Aşk, onursuz bir sırtlandı ve bıçağını kalbime dayadığında vazgeçilmez bir eşikteydim artık. Eğlence yerini tutkuya, dertler yerini daha büyük dertlere bıraktı. Artık sadece seyretmek değil dokunmak da istiyordum ve durdurulamaz bir his içimden ona akmaya başlamıştı. Öyle çoğaldı ki, geceleri aniden uyanmaya başladım ve sureti duvardan üstüme aktı. Beni delirteceğini sanıyordum. Ama delirecek kadar özgür değildim.

Böyle yorulacağımı tahmin etmezdim. Hayat katlandı ve üst üste hep onu koymaya başladım. Hayallerimde yoktu bu. İyi mi kötü mü anlayamadığım bir yola bodoslama dalmak benim suçum ama yine olsa yine onu seçeceğimi o kadar iyi biliyorum ki. Bu bir aptallıksa şayet akıllı olmayı seçemem. Karşılıksızlık ne kadar kötü olabilirdi değil mi? Tahmin ettiğimden çok daha kötü olduğunu yolun ortasında anladım. Ne geri dönebilirdim ne ileri gidebilirdim. Kalakaldım öylece. Belki de budur tüm dertlerimi bir bir unutturan. Bu bir hediyedir belki de. Ben öyle olduğuna inanmayı seçtim.