en çok sen bilirsin, uzaklaşmanın ürkütücü cesaretini.

sen bilirsin, dudaklarım titrerken ellerimin çaresizliğini. 

ve sen, yine sen bilirsin 

dengemi bozan teninin, tenime mühürlendiği taze baharı.

hüzünsuyum, inci karanfilim 

bir “yanıyorum” dediğin günü, 

bir de “ben gidiyorum” dediğin günü anımsıyorum. 

evet, sen hep giderdin 

kısa zamanların hazin sonu gibi.

gitmeseydin, yanımda yaşlansaydın ölmezdik 

göğsümün yangınıyla yeşiller vadettim sana 

“yanıyorum” dedim, kor içinde, kül oluncaya kadar 

omuzlarına ise bir orman bırakıyorum.

bilirsin, bu köşe senin 

dudaklarında haykırmanın esirliğini, 

hiçbir hürlüğe değişmediğim o yer 

ve kalbimin köşe taşı 

senden bana canlı kalan 

göğsümün orta yerinde, 

o ormanın derin yangını