Kalemi eline aldığında umuttan, mutluluktan bahsedebiliyorsan şanslı kesimdensin demektir. İnsan genelde kalbi acıdığında, bir şeylere tahammül edemediğinde yazma eylemi onu dürtüklüyor. İçindeki zehri akıtmak, üstünde beyaz gömlek olup olmadığına bakmıyor ne yazık ki.

O kadar uzun zaman acı, öfke, haksızlık üzerine bir şeyler karaladım ki yaşama olan öfkeme dönüp bakınca şaşırıyorum şimdi. Bilge olmadığım kesin, aydınlanma yolu desen ne haddime, hamdım, piştim olayı zaten külliyen yalan. Kendimce bir yöntem de diyemeyeceğim çünkü çok basit ve bilinen bir şey. 'Kabule geçtim.' Bu bir nevî artık hayatınızda, fonda 'satmışım bu dünyanın anasını, babasını, hiç umrumda değil' şarkısını çalmak gibi. Eskiden olsa duyarsız olamayacak kadar derin bir ruha sahibim diye büyük laflar ederdim. Fakat anlamadığım, belki çoğu kişinin de anlamadığı şey, hem duyarlı olup hem de kendine eziyet etmekten vazgeçebilirsin. Birine kendini kaptırınca diğeri olmayacak diye bir şey yok. Hem zaten evren içinde zıtlıkları sen istesen de istemesen de barındırıyor. Bir dönem kafayı yüzeysel, hedonist, kaygısız insanlara takmıştım. Beh kardeşim insan bu kadar da... Sonu bitmek bilmez cümleler, yargılamalar... Sonra bir baktım kızdığım her şeyi kendim yansıtıyormuşum. Yargılama çemberinden kurtulamayan insan, aydınlık bir yolda yürüyemiyor. Olan ne varsa öyle olması gerektiği için oluyor ve müdahale edemeyeceğimiz şeylere yoktan yere yorum yaparak karma yaratmış oluyoruz. Hoop tekrar dönüyor sana o karmalar. Tecrübe ettiğim için rahatlıkla söylüyorum. İnsan ne arıyorsa önce kendi içine bakmalı, cümlesi benim hayatımın mihenk taşı oldu. O günden sonra da birçok şey değişti ve değişmeye devam ediyor. İçimize baktığımızda acı da, mutluluk da, iyileşmek de hepsi kategorize olmuş onlara dokunmamızı, dışarıyı değil de kendimizi anlamamızı bekliyorlar. Çünkü insan ne yaparsa yapsın kendinden başka bir yere gidemiyor. Sana kendinden başkası yardım edemiyor, edemez. Okuduğum kitaplardan, izlediğim filmlere, dizilere, görüştüğüm insanlara kadar o kadar çok ayıklama yaptım ki zamanında vedalaşamadığım, kaygısını içimde büyüttüğüm ne varsa kendileri istereyerek gittiler benden. Bu hep böyle değil midir zaten? İçinde o duyguyu, ya da durumu besleyecek bir şey yoksa o duygu ya da durum sende barınamaz. Bu yol o kadar bilge ki öğrettiği her şey yeni bir dönüşüm başlatıyor. Bir gün sabah kalktım dönüştüm, değiştim gibi bir şey değil elbette, çok emek istiyor. En zor yanı da eski düşüncelerinle kendine asıl acı verenin hayat, insanlar, politika, ülke değil de tam da kendin olduğunu kabul etmek oluyor. Bir yandan da bu sevindirici bir haber! Acı içimizdeyse mutluluk da içimizde demektir. En nihayetinde insan kendi karar verip uygulamaya geçmeden bunları anlayamıyor, kişisel gelişim kitaplarıyla değil de kişisel istek ve iradeyle oluyor. Bende öyle oldu. Sonuç olarak kimsenin kişisel gelişimine kimse karışamaz. Fakat sevdiğim bir cümleleri var bu best seller kişisel gelişimcilerin, onu kullanıyorum hep; 'mucize sizsiniz' efenim -dışarda aramayınız, içeri bakınız.-