Her gün yürüdüğüm yolda kaç mevsim ve kaç hikaye gizleniyor? Ayak bastığım her yol fethedilmeye layıksa, aynı yolun kaç fatihi var? Karşımda gördüğüm her yüzün karanlığa daldığındaki gölgesi bana benziyor mu? Biz kimiz, küçük çocuk? Bugün yerine geçtiğimiz oyuncunun işi ne zaman bitecek diye her gün ve yeniden isteksizce sormaktan bıkmadık mı? Peki sen, bu kadar yalnızken gülmek zorunda kalmaktan hiç mi şikayetçi değilsin? Kaosa sürüklenen bedenim, ruhumdan ayrılıyor ve yalnızlık kendini gizliyor derine. Hissetmediğim acıları tarif edemem fakat neden maskeni çıkarmıyorsun? İçinde hâlâ dönme dolaplara tapan ve atlı karıncalarda süzülen çocuğun yaralarını neden görmezden gelmeliyim? Omzuna çarparsam kızacak mısın bana? Yüklerinin dengesi bozulursa hayattan bağını mı koparacaksın ya da bir türlü giremediğin o kalabalığın arasında kaybolmayı mı dileyeceksin? Neden kaçıyorsun kendinden ve neden gizliyorsun yaralarını küçük çocuk? Koşup sarılmak istiyorum anneme ve korumak istiyorum kendimi tüm canavarlardan; oysa ben güçlüyüm, seni yenebilirim. Henüz kendine yenilirken sadece sessizce kalmaya devam mı edeceksin? Her gün çiğnediğin kaldırım taşı daha seni ne kadar taşıyabilir ki? Süzüldüğün yaralarının arasında kimse fark etmeden kayboluyorsun ve seni bekleyen hayat çok da kolay değil. Ayağa kalkabilir miyiz küçük çocuk? Hâlâ lunaparka gitmek için ve ışıkları açmak için zaman varken anlat hikayeni, sadece dinlemek için kendimi feda edeceğim. Aslında gerçek hikayelerin sonunu hiçbir zaman yazar kendisi dökemez kağıda, o yüzden bir kez daha kalabalığın arasında süzülelim. Her gün, durmadan geçtiğim yollar ve gördüğüm yüzlerin gerisindeki o karanlık hikaye bizim hikayemiz. Karanlık, geceyi beklemez; ruhumuzu arındıralım. Seni seviyorum.